English    Türkçe    فارسی   

1
136-145

  • خوشتر آن باشد که سر دلبران ** گفته آید در حدیث دیگران‌‌
  • Dilbere ait sırların, başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha hoştur.”
  • گفت مکشوف و برهنه گوی این ** آشکارا به که پنهان ذکر دین‌‌
  • O, “Bunu apaçık söyle ki dini açık olarak anmak… Gizli anmaktan iyidir.
  • پرده بردار و برهنه گو که من ** می‌‌نخسبم با صنم با پیرهن‌‌
  • Perdeyi kaldır ve açıkça söyle ki ben, güzelle gömlekli olarak yatmam” dedi.
  • گفتم ار عریان شود او در عیان ** نی تو مانی نی کنارت نی میان‌‌
  • Dedim ki: “O apaçık soyunur, çırılçıplak bir hale gelirse ne sen kalırsın, ne kucağın kalır, ne belin!
  • آرزو می‌‌خواه لیک اندازه خواه ** بر نتابد کوه را یک برگ کاه‌‌ 140
  • İste ama derecesine göre iste; bir otun, bir dağı çekmeye kudreti yoktur.
  • آفتابی کز وی این عالم فروخت ** اندکی گر پیش آید جمله سوخت‌‌
  • Bu âlemi aydınlatan güneş, bir parçacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti!
  • فتنه و آشوب و خون‌‌ریزی مجوی ** بیش از این از شمس تبریزی مگوی‌‌
  • Fitneyi, kargaşalığı ve kan dökücülüğü araştırma, Şems-i Tebrizî’den bundan fazla bahsetme.
  • این ندارد آخر از آغاز گوی ** رو تمام این حکایت باز گوی‌‌
  • Bunun sonu yoktur; sen yine hikâyeye başla, onu tamamlamana bak.
  • خلوت طلبیدن آن ولی از پادشاه جهت دریافتن رنج کنیزک‌‌
  • O velinin, halayığın hastalığını anlamak için padişahtan halayıkla halvet olmayı dilemesi
  • گفت ای شه خلوتی کن خانه را ** دور کن هم خویش و هم بیگانه را
  • (Hekim) dedi ki: “Ey padişah, evi halvet et, yakını da uzaklaştır.
  • کس ندارد گوش در دهلیزها ** تا بپرسم زین کنیزک چیزها 145
  • Köşeden, bucaktan kimse kulak vermesin de ben bu cariyecikten bir şeyler sorayım.”