English    Türkçe    فارسی   

1
2367-2376

  • دید صدیقش بگفت ای آفتاب ** نی ز شرقی نی ز غربی خوش بتاب‌‌
  • Sıddîk görüp “Ey güneş! Ne doğudasın, ne batıdan. Lâtif bir surette parla, âlemi nurlandır” dedi.
  • گفت احمد راست گفتی ای عزیز ** ای رهیده تو ز دنیای نه چیز
  • Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
  • حاضران گفتند ای صدر الوری ** راست گو گفتی دو ضد گو را چرا
  • Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
  • گفت من آیینه‌‌ام مصقول دست ** ترک و هندو در من آن بیند که هست‌‌ 2370
  • Peygamber “Ben Tanrı eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi.
  • ای زن ار طماع می‌‌بینی مرا ** زین تحری زنانه برتر آ
  • Kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan bu kadınca arayıştan yüksel!
  • این طمع را ماند و رحمت بود ** کو طمع آن جا که آن نعمت بود
  • Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?
  • امتحان کن فقر را روزی دو تو ** تا به فقر اندر غنا بینی دو تو
  • Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu sına da yoksulluktaki iki misli zenginliği gör.
  • صبر کن با فقر و بگذار این ملال ** ز آن که در فقر است عز ذو الجلال‌‌
  • Yoksulluğa sabret, bu gamı, gussayı bırak. Çünkü ululuk sahibi Tanrı’nın yüceliği yoksulluktur.
  • سرکه مفروش و هزاران جان ببین ** از قناعت غرق بحر انگبین‌‌ 2375
  • Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör.
  • صد هزاران جان تلخی کش نگر ** همچو گل آغشته اندر گل شکر
  • Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.