English    Türkçe    فارسی   

1
3149-3158

  • چون شود جانش محک نقدها ** پس ببیند قلب را و قلب را
  • Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da.
  • نشاندن پادشاهان صوفیان عارف را پیش روی خویش تا چشمشان بدیشان روشن شود
  • Padişahların ârif sofileri karşılarına oturtması
  • پادشاهان را چنان عادت بود ** این شنیده باشی ار یادت بود 3150
  • Hatırlarsan duymuşsundur; padişahların böyle bir âdeti vardı:
  • دست چپشان پهلوانان ایستند ** ز آنکه دل پهلوی چپ باشد ببند
  • Sol taraflarında yiğitler, bahadırlar dururdu, çünkü kalp vücudun sol tarafındadır.
  • مشرف و اهل قلم بر دست راست ** ز آن که علم و خط و ثبت آن دست راست‌‌
  • Defterdarlarla hesap memurlarının ve kalem ehli olanların makamı sağ taraflarındaydı. Çünkü yazı yazmak ve bir şeyi tespit etmek sağ elin işidir.
  • صوفیان را پیش رو موضع دهند ** کاینه‌‌ی جان‌‌اند و ز آیینه بهند
  • Sofilere karşılarında yer verirlerdi. Zira onlar, can aynasıdırlar, hattâ aynadan da iyidirler.
  • سینه صیقلها زده در ذکر و فکر ** تا پذیرد آینه‌‌ی دل نقش بکر
  • Gönül aynasının fikir suretleri kabul etmesi o aynada bu görülmemiş suretlerin görünmesi için kalplerini zikirle, fikirle cilâlamışlardır.
  • هر که او از صلب فطرت خوب زاد ** آینه در پیش او باید نهاد 3155
  • Yaratılış sulbünden temiz ve güzel doğan kişinin önüne ayna koymak gerektir.
  • عاشق آیینه باشد روی خوب ** صیقل جان آمد و تقوی القلوب‌‌
  • Güzel yüz aynaya âşıktır. Güzel yüz, aynaya âşık olduğu gibi cana cilâ, kalplere de temizlik verir.
  • آمدن مهمان پیش یوسف علیه السلام و تقاضا کردن یوسف از او تحفه و ارمغان‌‌
  • Bir konuğun Yusuf-u Sıddıyk’a gelmesi, Yusuf’un ondan bir armağan istemesi
  • آمد از آفاق یار مهربان ** یوسف صدیق را شد میهمان‌‌
  • Uzak yerlerden bir merhametli dost, Yusuf-u Sıddıyk’a konuk oldu.
  • کآشنا بودند وقت کودکی ** بر وساده‌‌ی آشنایی متکی‌‌
  • Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri âşinalık yastığına yaslanmışlardı.