English    Türkçe    فارسی   

1
955-964

  • کسب جز نامی مدان ای نامدار ** جهد جز وهمی مپندار ای عیار 955
  • Adı, sanı belli kişi! Kazanmayı bir addan başka bir şey bilme; ey kurnaz ve hilekâr adam! Çalışmayı bir vehimden başka bir şey sanma.”
  • نگریستن عزراییل بر مردی و گریختن آن مرد در سرای سلیمان و تقریر ترجیح توکل بر جهد و قلت فایده‌‌ی جهد
  • Azrail’in birisine bakması, onun da Süleyman Aleyhisselâm’ın sarayına kaçması, tevekkülün çalışmadan üstün olduğu ve çalışmadaki faydaların azlığı
  • زاد مردی چاشتگاهی در رسید ** در سرا عدل سلیمان در دوید
  • Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti.
  • رویش از غم زرد و هر دو لب کبود ** پس سلیمان گفت ای خواجه چه بود
  • Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi.
  • گفت عزراییل در من این چنین ** یک نظر انداخت پر از خشم و کین‌‌
  • O “Azrail, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi
  • گفت هین اکنون چه می‌‌خواهی بخواه ** گفت فرما باد را ای جان پناه‌‌
  • Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret;
  • تا مرا ز ینجا به هندستان برد ** بو که بنده کان طرف شد جان برد 960
  • Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.”
  • نک ز درویشی گریزانند خلق ** لقمه‌‌ی حرص و امل ز آنند خلق‌‌
  • İşte halk fakirlikten böyle korkar. Onun için insanlar hırs, emele lokma olurlar.
  • ترس درویشی مثال آن هراس ** حرص و کوشش را تو هندستان شناس‌‌
  • Fakirlikten korkmak, tıpkı o adamın ölümden korkmasına benzer. Hırsı, çalışmayı da sen Hindistan farz et!
  • باد را فرمود تا او را شتاب ** برد سوی قعر هندستان بر آب‌‌
  • Süleyman rüzgâra emretti; rüzgâr da onu derhal Hindistan’da bir adaya götürdü.
  • روز دیگر وقت دیوان و لقا ** پس سلیمان گفت عزراییل را
  • Ertesi gün Süleyman, divan vakti halkla buluşunca Azrail’e dedi ki: