English    Türkçe    فارسی   

2
1628-1637

  • بحر را گویم که هین پر نار شو ** گویم آتش را که رو گلزار شو
  • Denize “ Durma, hemencecik ateşlerle dol” derim. Ateşe “ Haydi, gül bahçesi kesil” diye emrederim.
  • کوه را گویم سبک شو همچو پشم ** چرخ را گویم فرو در پیش چشم‏
  • Dağa derim ki: “Pamuk gibi hafifleş!” Göğe derim ki: “Göze baş aşağı görün”
  • گویم ای خورشید مقرون شو به ماه ** هر دو را سازم چو دو ابر سیاه‏ 1630
  • Güneşe “Ey güneş, ayla birleş” der, ikisini de iki kara bulut haline getiririm.
  • چشمه‏ی خورشید را سازیم خشک ** چشمه‏ی خون را به فن سازیم مشک‏
  • Güneş çeşmesini kurutur, kan çeşmesini, sanatımla misk haline getiririm”
  • آفتاب و مه چو دو گاو سیاه ** یوغ بر گردن ببنددشان اله‏
  • Allah, güneşle ayın boyunlarına boyunduruk vurur, onları iki kara öküz gibi bağlayıverir.
  • انکار فلسفی بر قرائت إن أصبح ماؤکم غورا
  • Filozofun “İn asbaha mâüküm gavra”yı inkâr etmesi
  • مقریی می‏خواند از روی کتاب ** ماؤکم غورا ز چشمه بندم آب‏
  • Kuran okuyan biri, Kuran’dan “Mâüküm gavra” yani “Suyu kaynağından keser,
  • آب را در غورها پنهان کنم ** چشمه‏ها را خشک و خشکستان کنم‏
  • Yerin derinliklerinde gizler, kaynakları kurutur, kupkuru bir hale getirirsem,
  • آب را در چشمه کی آرد دگر ** جز من بی‏مثل با فضل و خطر 1635
  • Benim gibi ihsanda, ululukta misalsiz olan tek Allahtan başka kim vardır ki suyu tekrar kaynağına getirebilsin?” ayetini okuyordu.
  • فلسفی منطقی مستهان ** می‏گذشت از سوی مکتب آن زمان‏
  • Bir hor, hakir felsefeci, bir aşağılık mantıkçı, mektep yanından geçerken,
  • چون که بشنید آیت او از ناپسند ** گفت آریم آب را ما با کلند
  • Bu ayeti duyup hoşuna gitmedi. Dedi ki: “ Suyu külünkle biz çıkarırız.