English    Türkçe    فارسی   

2
3019-3028

  • گوشت کاندر شست تو ماهی رباست ** آن چنان لقمه نه بخشش نه سخاست‏
  • Oltandaki et lokması, balığı avlamak içindir. Öyle bir lokma ne ihsandır, ne cömertlik!
  • مسجد اهل قبا کان بد جماد ** آن چه کفو او نبد راهش نداد 3020
  • Kubâ’lıların Mescidi, taştan, topraktan ibaretken yine kendisinin naziri olmayan Mescid- i Dırar’ın vücuduna meydan vermedi.
  • در جمادات این چنین حیفی نرفت ** زد در آن ناکفو امیر داد نفت‏
  • Taşa toprağa bile böyle bir zulüm ve sitem yapılmadı. Adalet emîri olan Resulullah, Kubâ mescidine benzemeyen o mescide şûle vurdu, onu yakıp yıktı!
  • پس حقایق را که اصل اصلهاست ** دان که آن جا فرق‏ها و فصل‏هاست‏
  • Asılların aslı olan hakikatlerin de, bil ki, farkları, ayrılıkları vardır.
  • نه حیاتش چون حیات او بود ** نه مماتش چون ممات او بود
  • Ne hayatı onun hayatına benzer, ne mematı onun mematına.
  • گور او هرگز چو گور او مدان ** خود چه گویم حال فرق آن جهان‏
  • Hatta kabrini bile öbürünün kabri gibi sanma. O cihanın farkını ben nasıl söyleyeyim?
  • بر محک زن کار خود ای مرد کار ** تا نسازی مسجد اهل ضرار 3025
  • Ey iş eri, sen işini mehenge vur da bir Mescid’i Dırâr da sen yapma.
  • بس بر آن مسجد کنان تسخر زدی ** چون نظر کردی تو خود ز یشان بدی‏
  • Sen o mescit yapanları kınıyor, onlarla alay ediyorsun ama gözünü çevirip baksan görürsün ki sen de onlardansın!
  • حکایت هندو که با یار خود جنگ می‏کرد بر کاری و خبر نداشت که او هم بدان مبتلاست‏
  • Bir iş için savaşan, fakat kendisinin de o hale müptelâ olduğundan haberi olmayan Hintli
  • چار هندو در یکی مسجد شدند ** بهر طاعت راکع و ساجد شدند
  • Dört Hintli bir mescitte Allah’a ibadet için namaza durmuşlar, rükû ve sücuda koyulmuşlardı.
  • هر یکی بر نیتی تکبیر کرد ** در نماز آمد به مسکینی و درد
  • Her biri niyet edip tekbir alarak huzur ve huşuyla namaz kılmaktaydı.