English    Türkçe    فارسی   

2
3496-3505

  • آن فقیران لطیف خوش نفس ** کز پی تعظیمشان آمد عبس‏
  • Onlar öyle lâtif, öyle nefesleri hoş kişilerdir ki onları ululamak için Allah’tan “ Abese” suresi geldi.
  • آن فقیری بهر پیچا پیچ نیست ** بل پی آن که بجز حق هیچ نیست‏
  • Onların yoksulluğu, dünyayı dönüp dolaşma yüzünden ve dünyalık için değil. Hak’tan başka hiçbir şey olmadığından onlarda yokluğu, yoksulluğu kabul etmişlerdir.
  • متهم چون دارم آنها را که حق ** کرد امین مخزن هفتم طبق‏
  • Nasıl töhmet altına alabilirim ki. Hak, ondan yedinci kat göğe kadar hazinelerine emin etmiştir” dedi.
  • متهم نفس است نه عقل شریف ** متهم حس است نه نور لطیف‏
  • Töhmetli nefistir; yüce akıl değil. Töhmetli duygudur; lâtif nur değil.
  • نفس سوفسطایی آمد می‏زنش ** کش زدن سازد نه حجت گفتنش‏ 3500
  • Nefis Sofestai olmuştur, vur nefsin kafasına! Çünkü hakikati kötekle anlar, delil getirmekle değil.
  • معجزه بیند فروزد آن زمان ** بعد از آن گوید خیالی بود آن‏
  • Mucize görür, aydınlanır. Sonradan der ki: O bir hayaldi.
  • ور حقیقت بودی آن دید عجب ** چون مقیم چشم نامد روز و شب‏
  • Hakikat olsaydı o gördüğüm şaşılacak şey gece gündüz gözümün önünde dururdu.
  • آن مقیم چشم پاکان می‏بود ** نه قرین چشم حیوان می‏شود
  • Hâlbuki o temiz gözlerde mukimdir, hayvan gözüne karin olmaz.
  • کان عجب زین حس دارد عار و ننگ ** کی بود طاوس اندر چاه تنگ‏
  • O şaşılacak şey, o mucize, bu duygudan utanır çekinir. Tavus kuşu, hiç dar bir kuyuya girer mi?
  • تا نگویی مر مرا بسیار گو ** من ز صد یک گویم و آن همچو مو 3505
  • Sakın bana, çok söylüyor deme. Ben, yüzde birini söylüyorum, söylediğim de pek cüzi, muhtasar!
  • تشنیع صوفیان بر آن صوفی که پیش شیخ بسیار می‏گوید
  • Sofilerin, şeyhin huzurunda çok söz söyleyen sofiyi kınamaları