English    Türkçe    فارسی   

2
938-947

  • شاه گفت اکنون از آن خود بگو ** چند گویی آن این و آن او
  • Padişah dedi ki: “Şimdi artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun, bunun halini anlatacaksın?
  • تو چه داری و چه حاصل کرده‏ای ** از تگ دریا چه در آورده‏ای‏
  • Söyle bakalım, senin neyin var, ne elde ettin, deniz dibinden ne inciler getirdin?
  • روز مرگ این حس تو باطل شود ** نور جان داری که یار دل شود 940
  • Ölüm günü, bu duygun kalmaz. Can nurun var mı ki gönlüne yâr olsun?
  • در لحد کاین چشم را خاک آگند ** هستت آن چه گور را روشن کند
  • Mezarda bu göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?
  • آن زمان که دست و پایت بر درد ** پر و بالت هست تا جان بر پرد
  • Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
  • آن زمان کاین جان حیوانی نماند ** جان باقی بایدت بر جا نشاند
  • Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?
  • شرط من جا بالحسن نه کردن است ** این حسن را سوی حضرت بردن است‏
  • Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
  • جوهری داری ز انسان یا خری ** این عرضها که فنا شد چون بری‏ 945
  • İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi? Bu ârazlar yok olunca nasıl götüreceksin ki?
  • این عرضهای نماز و روزه را ** چون که لا یبقی زمانین انتفی‏
  • Bu namaz ve oruç arazlarını Allah’a nasıl ileteceksin ki? Çünkü araz, iki zaman zarfında baki kalmaz, yok olup gider, bir anlıktır.
  • نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
  • Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.