English    Türkçe    فارسی   

3
1834-1843

  • هم به بیداری ببینی خوابها ** هم ز گردون بر گشاید بابها
  • İnsan uyanıkken rüyalar da görür, insana gök kapıları da açılır.
  • قصه‌ی خواندن شیخ ضریر مصحف را در رو و بینا شدن وقت قرائت
  • Kör Şeyhin Kur’an’ı yüzünden okuması ve Kur’an okurken gözlerinin görmesi
  • دید در ایام آن شیخ فقیر ** مصحفی در خانه‌ی پیری ضریر 1835
  • Yoksul şeyhin biri, bir vakitler kör bir pirin evinde bir mushaf gördü.
  • پیش او مهمان شد او وقت تموز ** هر دو زاهد جمع گشته چند روز
  • Temmuz ayı idi, ona mihman olmuştu: O iki zâhit, birkaç gün bir araya gelmişlerdi.
  • گفت اینجا ای عجب مصحف چراست ** چونک نابیناست این درویش راست
  • Kendi kendisine “Burada mushafın ne işi var? Bu adam kör” dedi.
  • اندرین اندیشه تشویشش فزود ** که جز او را نیست اینجا باش و بود
  • Bu düşünceye düştü, huzuru kaçtı; “Burada bu körden başka kimse de yok, bu ne iş?
  • اوست تنها مصحفی آویخته ** من نیم گستاخ یا آمیخته
  • Burada yalnız o var, bir de buraya mushaf koymuş. Ben ne bunağım, ne sersem…
  • تا بپرسم نه خمش صبری کنم ** تا به صبری بر مرادی بر زنم 1840
  • Onun için hiçbir şey sormayayım, sabredeyim de sabırla muradıma erişeyim” dedi.
  • صبر کرد و بود چندی در حرج ** کشف شد کالصبر مفتاح الفرج
  • Sabretti, bir müddet gönlü sıkıldı, fakat nihayet meseleyi anladı. Çünkü sabır, genişliğin anahtarıdır.
  • صبرکردن لقمان چون دید کی داود حلقه‌ها می‌ساخت از سال کردن با این نیت کی صبر از سال موجب فرج باشد
  • Lokman’ın Davud aleyhisselâm’ı demir halkalar yaparken görüp merak etmesi, sabredersem elbette anlarım diye sormayıp sabretmesi
  • رفت لقمان سوی داود صفا ** دید کو می‌کرد ز آهن حلقه‌ها
  • Lokman, tertemiz Davud’un yanına gitmiş, onun demir halkalar yapmakta olduğunu görmüştü.
  • جمله را با همدگر در می‌فکند ** ز آهن پولاد آن شاه بلند
  • O yüce padişah demir halkalar yapıyor, halkaları birbirine takıyordu.