English    Türkçe    فارسی   

3
2240-2249

  • در هوای آنک گویندت زهی ** بسته‌ای در گردن جانت زهی 2240
  • Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!
  • روبها این دم حیلت را بهل ** وقف کن دل بر خداوندان دل
  • Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet.
  • در پناه شیر کم ناید کباب ** روبها تو سوی جیفه کم شتاب
  • Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… Murdar ölü etine pek koşma!
  • تو دلا منظور حق آنگه شوی ** که چو جزوی سوی کل خود روی
  • Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’a makbul olursun.
  • حق همی‌گوید نظرمان در دلست ** نیست بر صورت که آن آب و گلست
  • Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.
  • تو همی‌گویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست 2245
  • Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil!
  • در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آب‌دست
  • Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
  • زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
  • O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
  • آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
  • Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
  • پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
  • Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.