English    Türkçe    فارسی   

3
2441-2450

  • این نشاید از تو کین ظلمیست فاش ** قهر کردی بی‌گناهی را بلاش
  • Bu sana yakışmaz, çünkü apaçık bir zulüm bu. Bir suçsuzu, hiçbir kabahati yokken kahrettin” dediler.
  • عزم کردن داود علیه السلام به خواندن خلق بدان صحرا کی راز آشکارا کند و حجتها را همه قطع کند
  • Davud Aleyhisselâm’ın, bu gizli şeyi meydana çıkarıp apaşikâr göstermek ve getirilen delilleri çürütmek üzere halkı ovaya çağırması
  • گفت ای یاران زمان آن رسید ** کان سر مکتوم او گردد پدید
  • Davut dedi ki: “Dostlar, gayri o gizli şeyin meydana çıkması zamanı geldi.
  • جمله برخیزید تا بیرون رویم ** تا بر آن سر نهان واقف شویم
  • Hepiniz kalkın da şehirden dışarıya çıkalım, o gizli sırrı öğrenelim.
  • در فلان صحرا درختی هست زفت ** شاخهااش انبه و بسیار و چفت
  • Filân ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür, çoktur, birbirleriyle birleşmişlerdir.
  • سخت راسخ خیمه‌گاه و میخ او ** بوی خون می‌آیدم از بیخ او 2445
  • Kol budak salıvermiş, geniş bir yeri kaplamıştır, kökü de yere yayılmıştır. İşte o ağacın kökünden bana kan kokusu geliyor.
  • خون شدست اندر بن آن خوش درخت ** خواجه راکشتست این منحوس‌بخت
  • O güzel ağacın kökünde kan var. Bu kötü talihli herif, onun altında efendisini öldürmüştür.
  • تا کنون حلم خدا پوشید آن ** آخر از ناشکری آن قلتبان
  • Allah’ın hilmi, bunu şimdiye kadar örttü. Fakat bu kaltaban, buna hiç şükretmedi.
  • که عیال خواجه را روزی ندید ** نه بنوروز و نه موسمهای عید
  • Efendisinin çoluğuna, çocuğuna ne nevruzlarda bir şey verdi, ne bayramlarda,
  • بی‌نوایان را به یک لقمه نجست ** یاد ناورد او ز حقهای نخست
  • O yoksulların, o muhtaç biçarelerin hallerini, hatırlarını bir lokmayla olsun arayıp sormadı, eski hakları aklına bile getirmedi.
  • تا کنون از بهر یک گاو این لعین ** می‌زند فرزند او را در زمین 2450
  • Bu melun herif şimdi de bir öküz için onun oğlunu yere vuruyor.