English    Türkçe    فارسی   

3
2471-2480

  • سنگ می‌ندهد به استغفار در ** این بود انصاف نفس ای جان حر
  • Ey hür can, sen ona tövbe etmesi, yargılanma dilemesi için inci verirsin de o sana taş bile vermez… İşte nefsin insafı!
  • برون رفتن به سوی آن درخت
  • Halkın o ağacın dibine gitmesi
  • چون برون رفتند سوی آن درخت ** گفت دستش را سپس بندید سخت
  • Halk, şehirden çıkıp o ağca doğru gidince Davut, “Önce ellerini bağlayın şu zalimin de
  • تا گناه و جرم او پیدا کنم ** تا لوای عدل بر صحرا زنم
  • Sonra suçunu meydana koyalım, adalet bayrağını ovaya dikelim” dedi.
  • گفت ای سگ جد او را کشته‌ای ** تو غلامی خواجه زین رو گشته‌ای
  • Sonra dedi ki: Ey köpek, sen bu adamın atasını öldürdün. Sen o zatın kölesiydin, bu yüzden onun kanına girdin.
  • خواجه را کشتی و بردی مال او ** کرد یزدان آشکارا حال او 2475
  • Efendini öldürüp malını, mülkünü zapt ettin. Fakat Allah bunu meydana çıkardı.
  • آن زنت او را کنیزک بوده است ** با همین خواجه جفا بنموده است
  • Karın yok mu? Onun cariyesiydi. Onunla birleştin de bu kötü işi yaptın.
  • هر چه زو زایید ماده یا که نر ** ملک وارث باشد آنها سر بسر
  • Ondan erkek, dişi… Ne doğduysa hepsine mirasçı bu adamdır.
  • تو غلامی کسب و کارت ملک اوست ** شرع جستی شرع بستان رو نکوست
  • Çünkü sen bir kölesin, çalışıp çabalarsın, eline geçen onundur. Şeriat mı aradın, al sana mükemmel bir şeriat, hadi şimdi yürü bakalım!
  • خواجه را کشتی باستم زار زار ** هم برینجا خواجه گویان زینهار
  • Sen burada efendini zari zari ağlatarak öldürdün. Efendin sana burada, aman yapma, etme diyordu.
  • کارد از اشتاب کردی زیر خاک ** از خیالی که بدیدی سهمناک 2480
  • Korkunç bir hayal gördün, korktun... Acelenden bıçağı da adamcağızın başıyla beraber toprağa gömdün.