English    Türkçe    فارسی   

3
2627-2636

  • بر در ار جویی نیابی آن شکاف ** سخت ناپیدا و زو چندین زفاف
  • Fakat o çatlağı arasan göremezsen. Pek gizlidir ama ondan bunca kişileri geçirdiler, gelin evine güvey götürür gibi götürdüler.
  • شرح آن کور دوربین و آن کر تیزشنو و آن برهنه دراز دامن
  • Uzaktakini bile gören köle, keskin kulaklı sağır, uzun elbiseli çıplağın açıklanması
  • کر امل را دان که مرگ ما شنید ** مرگ خود نشنید و نقل خود ندید
  • Sağır, istektir, dilektir. Bizim ölümümüzü duydu da kendi ölümünü duymadı, kendi görünüşünü görmedi.
  • حرص نابیناست بیند مو بمو ** عیب خلقان و بگوید کو بکو
  • Kör de hırstır. Halkın ayıbını kıldan kıla görür. Taraf taraf söyler de,
  • عیب خود یک ذره چشم کور او ** می‌نبیند گرچه هست او عیب‌جو 2630
  • Kör gözü kendi ayıbını zerre kadar göremez, fakat gene de âlemin ayıbını arar!
  • عور می‌ترسد که دامانش برند ** دامن مرد برهنه چون درند
  • Çıplak, elbisesinin eteğini kesecekler diye korkuyor ama çıplak adamın eteğimi olur ki kessinler!
  • مرد دنیا مفلس است و ترسناک ** هیچ او را نیست از دزدانش باک
  • Dünyaya kapılan da hem müflistir, hem de korkmakta. Hâlbuki hırsızlardan hiç de korkmaması lâzım.
  • او برهنه آمد و عریان رود ** وز غم دزدش جگر خون می‌شود
  • Zaten dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek… Böyle olduğu halde hırsızlardan korkusundan yüreği kan olmakta!
  • وقت مرگش که بود صد نوحه بیش ** خنده آید جانش را زین ترس خویش
  • Fakat hayattayken bunca feryad ü figan etti ağlayıp sızladıydı ya… Ölürken kendisi de bu korkusuna şaşar, güler!
  • آن زمان داند غنی کش نیست زر ** هم ذکی داند که او بد بی‌هنر 2635
  • O zaman zengin hiçbir pulu olmadığını… Zeki, hiçbir hüneri bulunmadığını anlar.
  • چون کنار کودکی پر از سفال ** کو بر آن لرزان بود چون رب مال
  • Hayattaki bu korku, eteğine saksı kırıkları doldurup da kendisini mal sahibi sanan, onları kaybedeceğinden korkan, onların üstüne titreyen çocuğun korkusuna benzer.