English    Türkçe    فارسی   

3
2653-2662

  • سعدها و نحسها دانسته‌ای ** ننگری سعدی تو یا ناشسته‌ای
  • Yomlu yıldızlarla yomsuz yıldızları biliyorsun… Fakat sen yomlumusun, yoksa cemcenabet biri misin? Buna bakmıyorsun bile?
  • جان جمله علمها اینست این ** که بدانی من کیم در یوم دین
  • Bütün bilgilerin ruhu budur bu… Mahşer günü ben kimim, ne hale geleceğim; demen bunu bilmen gerek!
  • آن اصول دین بدانستی ولیک ** بنگر اندر اصل خود گر هست نیک 2655
  • Din usulünü bildin ama kendi aslın, kendi mayan iyiyse bir de ona bak, onu bil!
  • از اصولینت اصول خویش به ** که بدانی اصل خود ای مرد مه
  • Seni için bu iki usulden kendi aslını bilmen daha iyidir ey ulu kişi!
  • صفت خرمی شهر اهل سبا و ناشکری ایشان
  • Sebâlılar’ın şehirlerinin güzelliği ve onların buna şükretmemeleri
  • اصلشان بد بود آن اهل سبا ** می‌رمیدندی ز اسباب لقا
  • Sebâlılar’ın asılları kötüydü, mayaları pisti. Allah’a ulaşma sebeplerinden kaçarlardı.
  • دادشان چندان ضیاع و باغ و راغ ** از چپ و از راست از بهر فراغ
  • Allah, onlara bunca matah, bunca bağ, bunca bostan vermiş, sağlarından, sollarından onlara zevk ve huzur için bunca nimetler ihsan etmişti.
  • بس که می‌افتاد از پری ثمار ** تنگ می‌شد معبر ره بر گذار
  • Ağaçlardan dökülen meyvelerin bolluğundan yol daralır, geçenler, geçemez olurlardı.
  • آن نثار میوه ره را می‌گرفت ** از پری میوه ره‌رو در شگفت 2660
  • Yerlere dökülen meyveler, yolu kapar, yolcu, nereden geçeyim diye şaşırır kalırdı.
  • سله بر سر در درختستانشان ** پر شدی ناخواست از میوه‌فشان
  • Birisi, başına bir sepet alıp ağaçlıklardan geçse sepet silkmeden meyvelerle dolardı.
  • باد آن میوه فشاندی نه کسی ** پر شدی زان میوه دامنها بسی
  • Meyveleri kimse silkmez, düşürmez, meyveler, rüzgârla düşer, nicelerin etekleri, meyvelerle dolar, boşalırdı.