English    Türkçe    فارسی   

3
2890-2899

  • زفت گردد پا کشد در سایه‌ای ** کاهلی سیری غری خودرایه‌ای 2890
  • İrileşir, ayağını çeker… Tembel tembel, karnı tok sırtı pek, kendisine güvenmiş bir halde bir gölgeye çekilir.
  • گویدش دل خانه‌ای ساز ای عمو ** گوید او در خانه کی گنجم بگو
  • Gönlü “Bir ev kur” derse de o, “Söyle be yahu, ben nasıl olur da bir eve sığarım ki?” diye cevap verir.
  • استخوان حرص تو در وقت درد ** درهم آید خرد گردد در نورد
  • Sen de bir belâya, bir musibete düştün mü büzülürsün, hırs kemiklerin bitişir; küçülür, kalırsın.
  • گویی از توبه بسازم خانه‌ای ** در زمستان باشدم استانه‌ای
  • “Tövbeden bir ev kurayım, kışın o evceğizde barınayım” dersin.
  • چون بشد درد و شدت آن حرص زفت ** همچو سگ سودای خانه از تو رفت
  • Fakat dertten kurtuldun da hırsın büyüdü mü köpek gibi ev sevdası geçer gider.
  • شکر نعمت خوشتر از نعمت بود ** شکرباره کی سوی نعمت رود 2895
  • Nimete şükretmek, nimetten daha hoştur. Şükreden kişi, hiç şükretmeyi bırakır da nimet sevdasına düşer mi?
  • شکر جان نعمت و نعمت چو پوست ** ز آنک شکر آرد ترا تا کوی دوست
  • Şükür, nimetin canıdır, nimetse deriye benzer. Çünkü seni sevgiliye kadar ulaştıran şükürdür.
  • نعمت آرد غفلت و شکر انتباه ** صید نعمت کن بدام شکر شاه
  • Nimet, insana gaflet verir, şükürse uyandırır. Padişahın şükür tuzağıyla nimet avlamaya gör!
  • نعمت شکرت کند پرچشم و میر ** تا کنی صد نعمت ایثار فقیر
  • Şükür nimeti, gözünü doyurur, seni bey yapar. Bu suretle de yoksullara yüzlerce nimet bağışlarsın.
  • سیر نوشی از طعام و نقل حق ** تا رود از تو شکم‌خواری و دق
  • Allah yemeğinden ye, doy da senden oburluk, tamah ve şuna buna ihtiyacını arz etme illeti geçsin.
  • منع کردن انبیا را از نصیحت کردن و حجت آوردن جبریانه
  • Münkirlerin, Peygamberleri nasihatten menetmeleri ve Cebriler gibi delil getirmeleri