English    Türkçe    فارسی   

3
3402-3411

  • پیش مردان خدا کردی نفیر ** زین شکایت آن زن از درد نذیر
  • Allah erlerine ağlayıp yalvarmakta, çocuklarının ölümünden şikâyet etmekteydi.
  • بیست فرزند این‌چنین در گور رفت ** آتشی در جانشان افتاد تفت
  • Bu suretle tam yirmi oğlu öldü, ciğerine bir yaman ateştir düştü.
  • تا شبی بنمود او را جنتی ** باقیی سبزی خوشی بی ضنتی
  • Nihayet bir gece o kadına rüyasında yemyeşil güze, kusursuz, ebediyet yurdunu, cenneti gösterdiler.
  • باغ گفتم نعمت بی‌کیف را ** کاصل نعمتهاست و مجمع باغها 3405
  • Keyfiyete sığmayan nimete cennet dedim. Bağ bahçe dedim. Çünkü orası, nimetlerin de aslıdır, bağların, bahçelerin de toplandığı yer.
  • ورنه لا عین رات چه جای باغ ** گفت نور غیب را یزدان چراغ
  • Yoksa ne bağı? Orada öyle şeyler var ki gözler görmemiştir.
  • مثل نبود آن مثال آن بود ** تا برد بوی آنک او حیران بود
  • Bu ancak misaldir, onun misli değil. Bu misal de anlamaktan âciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.
  • حاصل آن زن دید آن را مست شد ** زان تجلی آن ضعیف از دست شد
  • Hulâsa kadıncağız, cenneti görüp mest oldu. O teselliye uğrayınca elden çıktı, kendinden geçti!
  • دید در قصری نبشته نام خویش ** آن خود دانستش آن محبوب‌کیش
  • Köşkün birinde adının yazılı olduğunu gördü, o âşık orasını kendinin sandı.
  • بعد از آن گفتند کین نعمت وراست ** کو بجان بازی بجز صادق نخاست 3410
  • Sonra ona dediler ki: “Bu nimet, canını feda etmede doğru olan ve bu fedakârlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir.
  • خدمت بسیار می‌بایست کرد ** مر ترا تا بر خوری زین چاشت‌خورد
  • Bir hayli hizmet etmek gerek ki sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin!