English    Türkçe    فارسی   

3
566-575

  • گر تو روی یار ما را دیده‌ای ** پس تو جان را جان و ما را دیده‌ای
  • “Sen bizim dostumuzun yüzünü gördün. Sen, bizim canımızın canısın, bizim gözümüzsün sen” diyorlardı.
  • نواختن مجنون آن سگ را کی مقیم کوی لیلی بود
  • Mecnun’un, Leylâ’nın civarında oturan bir köpeğe iltifatı
  • همچو مجنون کو سگی را می‌نواخت ** بوسه‌اش می‌داد و پیشش می‌گداخت
  • Tıpkı Mecnun gibi. O da bir köpeği okşamakta, öpmekte, önünde yanıp erimekteydi.
  • گرد او می‌گشت خاضع در طواف ** هم جلاب شکرش می‌داد صاف
  • Etrafında eğilip bükülerek onu ululayıp ağırlayarak dönüp dolaşıyor, ona sâf şeker şerbeti veriyordu.
  • بوالفضولی گفت ای مجنون خام ** این چه شیدست این که می‌آری مدام
  • Bir herzevekil dedi: “A ham mecnun, bu yapıp durduğun şey ne delilik, ne sersemlik,
  • پوز سگ دایم پلیدی می‌خورد ** مقعد خود را بلب می‌استرد 570
  • Köpeğin ağzı daima pis şeyleri yer. Ardını bile diliyle temizler.”
  • عیبهای سگ بسی او بر شمرد ** عیب‌دان از غیب‌دان بویی نبرد
  • Köpeğin ayıplarını bir hayli saydı döktü. Zaten ayıp gören gayp âleminin kokusunu bile alamaz.
  • گفت مجنون تو همه نقشی و تن ** اندر آ و بنگرش از چشم من
  • Mecnun dedi ki. “Sen, baştanbaşa suretten, cisimden ibaretsin. Gel de benim gözümle bir bak!
  • کین طلسم بسته‌ی مولیست این ** پاسبان کوچه‌ی لیلیست این
  • Bu köpek, bence Allah’ın bir çözülmez tılsımıdır. Bu köpek, Leylâ’nın mahallesinin bekçisi.
  • همنشین بین و دل و جان و شناخت ** کو کجا بگزید و مسکن‌گاه ساخت
  • Himmetine bak, gönlüne, canına, irfanına dikkat et ki neresini seçmiş, neresini yurt edinmiş?
  • او سگ فرخ‌رخ کهف منست ** بلک او هم‌درد و هم‌لهف منست 575
  • O benim mağaramın yüzü kutlu köpeği, hatta o benim dertdaşım, gamdaşım.