English    Türkçe    فارسی   

3
856-865

  • چون شنیدند مژده اسرائیلیان ** تشنگان بودند و بس مشتاق آن
  • İsrailoğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından,
  • حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
  • Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
  • حکایت
  • Hikâye
  • همچنان کاینجا مغول حیله‌دان ** گفت می‌جویم کسی از مصریان
  • Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
  • مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک می‌باید بکف
  • Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
  • هر که می‌آمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین 860
  • Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de,
  • تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
  • Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
  • شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
  • Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
  • دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
  • Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
  • بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
  • Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
  • گر گدایان طامع‌اند و زشت‌خو ** در شکم‌خواران تو صاحب‌دل بجو 865
  • Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara!