English    Türkçe    فارسی   

3
895-904

  • گفت باشد کین بود اما ولیک ** وهم و اندیشه مرا پر کرد نیک 895
  • Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı.
  • ترسیدن فرعون از آن بانگ
  • Firavunun o sesten korkması
  • این صدا جان مرا تغییر کرد ** از غم و اندوه تلخم پیر کرد
  • Bu gürültü, asabımı bozdu. Bu acı dertle, kederle âdeta beni kocattı.”
  • پیش می‌آمد سپس می‌رفت شه ** جمله شب او همچو حامل وقت زه
  • Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor.
  • هر زمان می‌گفت ای عمران مرا ** سخت از جا برده است این نعره‌ها
  • Her an “İmran, bu nâralar, beni dehşetle yerimden sıçrattı” diyordu.
  • زهره نه عمران مسکین را که تا ** باز گوید اختلاط جفت را
  • Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
  • که زن عمران به عمران در خزید ** تا که شد استاره‌ی موسی پدید 900
  • Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın.
  • هر پیمبر که در آید در رحم ** نجم او بر چرخ گردد منتجم
  • Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
  • پیدا شدن استاره‌ی موسی علیه السلام بر آسمان و غریو منجمان در میدان
  • Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
  • بر فلک پیدا شد آن استاره‌اش ** کوری فرعون و مکر و چاره‌اش
  • Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi.
  • روز شد گفتش که ای عمران برو ** واقف آن غلغل و آن بانگ شو
  • Sabah olunca İmran’a “Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi.
  • راند عمران جانب میدان و گفت ** این چه غلغل بود شاهنشه نخفت
  • İmran, meydana koşup “Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince,