English    Türkçe    فارسی   

4
203-212

  • اعتقاد اوست راسختر ز کوه ** که ز صد فقرش نمی‌آید شکوه
  • Fakat onun inanışı dağdan da sağlam... Yüzlerce yoksulluktan bile şikâyet etmiyor.
  • او همی‌گوید مرادم عفتست ** از شما مقصود صدق و همتست
  • Benim istediğim şey namustur, sizden dilediğim doğruluktur, himmettir deyip duruyor.”
  • گفت صوفی خود جهاز و مال ما ** دید و می‌بیند هویدا و خفا 205
  • Sofi dedi ki: “Zaten çeyizimizi, malımızı gördü... Gizli aşikâr başka neyimiz varsa onları da hep görür.
  • خانه‌ی تنگی مقام یک تنی ** که درو پنهان نماند سوزنی
  • İşte daracık bir evimiz, bir kişi sığacak kadar bir yerimiz var... Öyle dar ki orada bir iğne bile gizlenemez.
  • باز ستر و پاکی و زهد و صلاح ** او ز ما به داند اندر انتصاح
  • Temizliğe, kapalılığa, namuslu oluşa gelince: o, bunu zaten bilir!
  • به ز ما می‌داند او احوال ستر ** وز پس و پیش و سر و دنبال ستر
  • Kapalılığını, örtülü ve namuslu oluşunu o, önünde de, sonunda da, başında da, nihayetinde de bizden daha iyi bilir, bizden daha iyi görür.
  • ظاهرا او بی‌جهاز و خادمست ** وز صلاح و ستر او خود عالمست
  • Zaten kızımızın çeyizi çimeni, aşçısı, işçisi olmadığı meydanda... İyi ve namuslu oluşuna gelince: o, bunu zaten bilir.
  • شرح مستوری ز بابا شرط نیست ** چون برو پیدا چو روز روشنیست 210
  • Kızın namuslu olduğunu babanın anlatması şart değil ya... Nasıl olduğu esasen onca aydın gün gibi meydandadır’’.
  • این حکایت را بدان گفتم که تا ** لاف کم بافی چو رسوا شد خطا
  • Senin de yanlışın meydana çıktı, rezil rüsvay oldun... Bari az söyle; bu hikâyeyi onun için anlattım.
  • مر ترا ای هم به دعوی مستزاد ** این بدستت اجتهاد و اعتقاد
  • A dâvada ayak direyip duran, senin anlayışın, hüküm çıkarışın da bundan ibaret işte!