English    Türkçe    فارسی   

4
222-231

  • طفلک نوزاده را حاجی لقب ** یا لقب غازی نهی بهر نسب
  • Yeni doğmuş çocukcağıza hacı yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır.
  • گر بگویند این لقبها در مدیح ** تا ندارد آن صفت نبود صحیح
  • Bu lâkapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki.
  • تسخر و طنزی بود آن یا جنون ** پاک حق عما یقول الظالمون
  • Ya alaya almaktır yahut da öven delidir. Allah ise zalimlerin söylediklerinden beridir, paktır.
  • من همی دانستمت پیش از وصال ** که نکورویی ولیکن بدخصال 225
  • Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen!
  • من همی دانستمت پیش از لقا ** کز ستیزه راسخی اندر شقا
  • Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum.
  • چونک چشمم سرخ باشد در غمش ** دانمش زان درد گر کم بینمش
  • Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!
  • تو مرا چون بره دیدی بی شبان ** تو گمان بردی ندارم پاسبان
  • Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.
  • عاشقان از درد زان نالیده‌اند ** که نظر ناجایگه مالیده‌اند
  • Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
  • بی‌شبان دانسته‌اند آن ظبی را ** رایگان دانسته‌اند آن سبی را 230
  • O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar.
  • تا ز غمزه تیر آمد بر جگر ** که منم حارس گزافه کم نگر
  • Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!