English    Türkçe    فارسی   

4
688-697

  • مانده بود از کسب یک دو حبه‌ام ** دوخته در آستین جبه‌ام
  • Kazancımdan elimde bir iki habbe kalmıştı. Onları cübbemin yenine dikmiştim.
  • نیت کردن او کی این زر بدهم بدان هیزم‌کش چون من روزی یافتم به کرامات مشایخ و رنجیدن آن هیزم‌کش از ضمیر و نیت او
  • Dervişin bu parayı şu oduncuya vereyim, çünkü ben şeyhlerin kerametiyle rızık elde ettim demesi, oduncunun, dervişin bu niyetini anlayıp incinmesi
  • آن یکی درویش هیزم می‌کشید ** خسته و مانده ز بیشه در رسید
  • Dervişin biri de odunculuk etmekteydi... Yorgun argın ormandan geldi.
  • پس بگفتم من ز روزی فارغم ** زین سپس از بهر رزقم نیست غم 690
  • Onu görünce dedim ki: Artık benim rızıkla işim yok... Bundan sonra rızık için gam yemiyorum.
  • میوه‌ی مکروه بر من خوش شدست ** رزق خاصی جسم را آمد به دست
  • Kötü meyveler bana güzel ve hoş gelmekte... Hususi bir rızka nail oldum ben.
  • چونک من فارغ شدستم از گلو ** حبه‌ای چندست این بدهم بدو
  • Mademki boğaz derdinden kurtuldum, birkaç habbem var, onları şuna vereyim...
  • بدهم این زر را بدین تکلیف‌کش ** تا دو سه روزک شود از قوت خوش
  • Şu oduncuya bağışlayayım da o da iki üç günceğiz rızık derdinden kurtulsun!
  • خود ضمیرم را همی‌دانست او ** زانک سمعش داشت نور از شمع هو
  • Oduncu içinden geçeni anlıyormuş meğerse... Çünkü kulağı, Allah nuruyla nurlanmış!
  • بود پیشش سر هر اندیشه‌ای ** چون چراغی در درون شیشه‌ای 695
  • Her düşünce, ona göre bir şişe içindeki kandil gibi. Hepsini görüyormuş!
  • هیچ پنهان می‌نشد از وی ضمیر ** بود بر مضمون دلها او امیر
  • İçten geçen ondan saklanamıyor... O, bütün gönüllerden geçenlere emîr kesilmiş!
  • پس همی منگید با خود زیر لب ** در جواب فکرتم آن بوالعجب
  • O sırrına şaşılacak er, benim bu düşünceme karşı ağzının içinden söylenip durmaktaydı.