English    Türkçe    فارسی   

5
1493-1502

  • چون دو سه سال آن نروید چون کنی  ** جز که در لابه و دعا کف در زنی 
  • İki üç yıl o tohum bitmez, mahsul vermezse ne yaparsın? Tanrıya yalvarmadan el açıp dua etmeden başka elinden ne gelir?
  • دست بر سر می‌زنی پیش اله  ** دست و سر بر دادن رزقش گواه 
  • Tanrı huzurunda elini başına vurursun. Bu el ve baş, bu çırpınış, rızkı onun verdiğine tanıktır.
  • تا بدانی اصل اصل رزق اوست  ** تا همو را جوید آنک رزق‌جوست  1495
  • Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar.
  • رزق از وی جو مجو از زید و عمرو  ** مستی از وی جو مجو از بنگ و خمر 
  • Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
  • توانگری زو خو نه از گنج و مال  ** نصرت از وی خواه نه از عم و خال 
  • Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
  • عاقبت زینها بخواهی ماندن  ** هین کرا خواهی در آن دم خواندن 
  • Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
  • این دم او را خوان و باقی را بمان  ** تا تو باشی وارث ملک جهان 
  • Şimdi de onu çağır, ondan başkalarını bırak. bırak da cihan mülküne varis ol.
  • چون یفر المرء آید من اخیه  ** یهرب المولود یوما من ابیه  1500
  • Bir zaman gelecek ki “adam, kardeşinden kaçacak”, oğul babasından ürkecek.
  • زان شود هر دوست آن ساعت عدو  ** که بت تو بود و از ره مانع او 
  • O anda her dost, düşman kesilecek. Çünkü onlar, senin putundu, yoluna mani oluyordu.
  • روی از نقاش رو می‌تافتی  ** چون ز نقشی انس دل می‌یافتی 
  • Yüzünü nakkaştan çevirmiştin ve nakşa tutmuştun. Çünkü gönlün, o suretle hoşlanıyor, o nakışla avunuyordu.