English    Türkçe    فارسی   

5
3451-3460

  • گنج و گوهر کی میان خانه‌هاست  ** گنجها پیوسته در ویرانه‌هاست 
  • Hazine ve mücevherat, ev içinde olur mu hiç? hazineler, daima yıkık yerlerdedir.
  • گنج آدم چون بویران بد دفین  ** گشت طینش چشم‌بند آن لعین 
  • Adem'in hazinesi de yıkık yere gömülmüştü de bu yüzden o melun Şeytan’ın gözü,onu görmedi.
  • او نظر می‌کرد در طین سست سست  ** جان همی‌گفتش که طینم سد تست 
  • O, toprağa hor baktı. Fakat can, ona bu toprak, sana bir set olmuştur demedeydi.
  • دو سبو بستد غلام و خوش دوید  ** در زمان در دیر رهبانان رسید 
  • Köle, iki testi alıp yola düştü. Derhal keşişlerin manastırına vardı.
  • زر بداد و باده‌ی چون زر خرید  ** سنگ داد و در عوض گوهر خرید  3455
  • Altını verip o altın gibi şarabı aldı. Taşı verip karşılığında gevheri satın aldı.
  • باده‌ای که آن بر سر شاهان جهد  ** تاج زر بر تارک ساقی نهد 
  • O şarabi ki padişahların başına sıçrar da sakinin başına altın taç koyarlar.
  • فتنه‌ها و شورها انگیخته  ** بندگان و خسروان آمیخته 
  • O şarabi ki fitneler, kargaşalıklar çıkarır, kullarla padişahları birbirine katar.
  • استخوانها رفته جمله جان شده  ** تخت و تخته آن زمان یکسان شده 
  • O şarabi ki kemikleri eritir de tamamiyle can yapar, o zaman tahtayla taht bir olur.
  • وقت هشیاری چو آب و روغنند  ** وقت مستی هم‌چو جان اندر تنند 
  • Ayıkken kulla padişah suyla yağ gibidir ama sarhoşluk vaktinde tendeki cana dönerler.
  • چون هریسه گشته آنجا فرق نیست  ** نیست فرقی کاندر آنجا غرق نیست  3460
  • Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez.