English    Türkçe    فارسی   

5
3622-3631

  • آن سپد خود را چو پر از آب دید  ** کر استغنا و از دریا برید 
  • Sepet, kendisini suyla dolu görünce nazlandı, istiğnaya girişti de sudan çekildi hani.
  • بر جگر آبش یکی قطره نماند  ** بحر رحمت کرد و او را باز خواند 
  • Fakat ciğerinde bir katrecik suyu bile kalmadı. Bunun üzerine deniz, acıdı da onu tekrar davet etti.
  • رحمتی بی‌علتی بی‌خدمتی  ** آید از دریا مبارک ساعتی 
  • Denizden sebepsiz bir hizmet karşılığı olmaksızın rahmet gelir. Bu, ne kutlu andır.
  • الله الله گرد دریابار گرد  ** گرچه باشند اهل دریابار زرد  3625
  • Tanrı hakkı için denizin etrafında dönüp dolaşmak, denizde gezenlerin yüzleri, sarı olsa bile aldırış etmemek gerek.
  • تا که آید لطف بخشایش‌گری  ** سرخ گردد روی زرد از گوهری 
  • Denizin etrafında dönüp dolaşmak ki Tanrı’nın lûtfu, bağışlaması gelip çatıversin de sararmış yüz, bir mücevher bularak kızarsın.
  • زردی رو بهترین رنگهاست  ** زانک اندر انتظار آن لقاست 
  • Yüzün sarı rengi, renklerin en iyisidir. Çünkü o yüze kavuşmayı beklemektedir.
  • لیک سرخی بر رخی که آن لامعست  ** بهر آن آمد که جانش قانعست 
  • Fakat bir adamın yüzünde parlayıp duran kırmızılık, o adamın canının, bulunduğuna kani olmasındandır.
  • که طمع لاغر کند زرد و ذلیل  ** نیست او از علت ابدان علیل 
  • Halbuki insanı zayıflatan, alçaltan, sarartıp solduran tamahtır. Bu solgunluk ve arıklık, bedene ait illetlerden değildir.
  • چون ببیند روی زرد بی‌سقم  ** خیره گردد عقل جالینوس هم  3630
  • Hastalıksız bir sarı yüz görse Calinas'un bile aklı şaşar.
  • چون طمع بستی تو در انوار هو  ** مصطفی گوید که ذلت نفسه 
  • Fakat tamahı bağladın mı Tanrı nurlarına dalarsın. Mustafa, bunun için "Tamaha düşenin nefsi alçalır" demiştir.