English    Türkçe    فارسی   

6
3061-3070

  • او ز حق در خواسته تا توبره  ** گردد آن نور قوی را ساتره 
  • Musa, o kuvvetli nuru örtmek üzere Tanrı’dan nikap istedi.
  • توبره گفت از گلیمت ساز هین  ** کان لباس عارفی آمد امین 
  • Tanrı da o nikabı, yürü, var, kiliminden yap. Çünkü o, emniyet sahibi bir ârifin elbisesidir.
  • کان کسا از نور صبری یافتست  ** نور جان در تار و پودش تافتست 
  • O elbise Tanrı nurundan bir sabra nail olmuştur, dokumasında can nuru vardır.
  • جز چنین خرقه نخواهد شد صوان  ** نور ما را بر نتابد غیر آن 
  • Böyle bir hırkadan başka bir şeyle korunamazsın. Nurumuza, ondan başka hiçbir şey tahammül edemez.
  • کوه قاف ار پیش آید بهرسد  ** هم‌چو کوه طور نورش بر درد  3065
  • Kafdağı bile o nura mâni olmaya kalkışsa o nur, Kafdağı’nı da Tur gibi parçalar dedi.
  • از کمال قدرت ابدان رجال  ** یافت اندر نور بی‌چون احتمال 
  • Erlerin bedenlerine Tanrı kudretinin yüceliği öyle bir tahammül vermiştir ki neliksiz niteliksiz Tanrı nuruna dayanırlar.
  • آنچ طورش بر نتابد ذره‌ای  ** قدرتش جا سازد از قاروره‌ای 
  • Tur dağının zerresine tahammül etmediği nur, Tanrı kudretiyle bir sırçayı yer eder.
  • گشت مشکات و زجاجی جای نور  ** که همی‌درد ز نور آن قاف و طور 
  • Kandil duracak yer ve bir sırça kandil, Kafdağı ile Tur’u paramparça eden nura mekân olur.
  • جسمشان مشکات دان دلشان زجاج  ** تافته بر عرش و افلاک این سراج 
  • Onların bedenlerini kandil konacak yer, gönüllerini de sırça bil. Bu kandilin nuru, arşa da vurur, göklere de.
  • نورشان حیران این نور آمده  ** چون ستاره زین ضحی فانی شده  3070
  • Arşın ve göklerin nuru, bu nura karşı şaşırıp kalır, kuşluk çağındaki yıldız gibi yok olur gider.