English    Türkçe    فارسی   

6
4448-4457

  • ای تن صدکاره ترک من بگو  ** عمر من بردی کسی دیگر بجو 
  • Ey yüz türlü işe girişen beden, beni bırak. Ömrümü zâyettin, artık benden başka birini ara.
  • مفتون شدن قاضی بر زن جوحی و در صندوق ماندن و نایب قاضی صندوق را خریدن باز سال دوم آمدن زن جوحی بر امید بازی پارینه و گفتن قاضی کی مرا آزاد کن و کسی دیگر را بجوی الی آخر القصه 
  • Kadının, Cuha' nın karısına kapılması, sandıkta kalması, kadı naibinin, sandığı satın alması. Ertesi yılı yine Cuha' nın karısının bıldır elde ettiği parayı umarak kadıya başvurması, kadının, "Beni azadet, başkasını ara" demesi
  • جوحی هر سالی ز درویشی به فن  ** رو بزن کردی کای دلخواه زن 
  • Cuha, her yıl yoksulluktan hileye baş vurur, karısına yüz tutar, ey güzelim derdi,
  • چون سلاحت هست رو صیدی بگیر  ** تا بدوشانیم از صید تو شیر  4450
  • Mademki silâhın var, yürü avlan da avından süt sağalım.
  • قوس ابرو تیر غمزه دام کید  ** بهر چه دادت خدا از بهر صید 
  • Tanrı, sana yay gibi kaşlar, ok gibi bakış vermiş. Bunları, adam avlamaktan başka ne için verdi?
  • رو پی مرغی شگرفی دام نه  ** دانه بنما لیک در خوردش مده 
  • Yürü, bir yüce kuş için tuzak kur. Taneyi göster, fakat sakın sen yenme ha!
  • کام بنما و کن او را تلخ‌کام  ** کی خورد دانه چو شد در حبس دام 
  • Onu, muradına eriştirecekmişin gibi görün ağzının tadını boz. Tuzağa tutulan kuş, hiç tane yer mi?
  • شد زن او نزد قاضی در گله  ** که مرا افغان ز شوی ده‌دله 
  • Hâsılı Cuha'nın karısı, gönlünü on türlü emele veren kocamdan şikâyetçiyim diye kadının tapısına vardı.
  • قصه کوته کن که قاضی شد شکار  ** از مقال و از جمال آن نگار  4455
  • Hikâyeyi kısa kes. Kadı, o güzelin yüzüne, gözüne kapıldı, avlandı.
  • گفت اندر محکمه‌ست این غلغله  ** من نتوانم فهم کردن این گله 
  • Dedi ki: Mahkemede bir gürültü varken şikâyetini dinleyemiyor, anlayamıyorum.
  • گر به خلوت آیی ای سرو سهی  ** از ستم‌کاری شو شرحم دهی 
  • Ey selvi boylu! Yalnızca gelirsen kocanın sitemlerini iyice söyle, şikâyette bulunursun.