English    Türkçe    فارسی   

1
1032-1056

  • زو پلنگ و شیر ترسان همچو موش ** زو نهنگ و بحر در صفرا و جوش‌‌
  • O yüzden kaplan, aslan; fare gibi korkmaktadır. O yüzden ovada, dağda bütün vahşi hayvanlar gizlenmişlerdir.
  • زو پری و دیو ساحلها گرفت ** هر یکی در جای پنهان جا گرفت‌‌
  • O yüzden periler, şeytanlar, kenarı boylamışlar, her biri gizli bir yerde mekân tutmuşlardır.
  • آدمی را دشمن پنهان بسی است ** آدمی با حذر عاقل کسی است‌‌
  • İnsanoğlunun gizli düşmanı çoktur. İhtiyata riayet eden kişi, akıllıdır.
  • خلق پنهان زشتشان و خوبشان ** می‌‌زند در دل بهر دم کوبشان‌‌ 1035
  • Bizden gizli; güzel, çirkin, nice mahlûkat vardır ki onlar, daima gönül kapısının çalıp dururlar.
  • بهر غسل ار در روی در جویبار ** بر تو آسیبی زند در آب خار
  • Yıkanmak için dereye girince derenin dibindeki diken sana zarar verir;
  • گر چه پنهان خار در آب است پست ** چون که در تو می‌‌خلد دانی که هست‌‌
  • Gerçi diken suyun dibinde gizlidir, fakat sana batınca mevcudiyetini anlarsın.
  • خار خار وحیها و وسوسه ** از هزاران کس بود نی یک کسه‌‌
  • Vahiy ve vesveselerin ıstırapları, binlerce kişiden gelir, bir kişiden değil.
  • باش تا حسهای تو مبدل شود ** تا ببینیشان و مشکل حل شود
  • Şüphe ediyorsan sabret, duyguların değişince onları görürsün, müşkül hallolur;
  • تا سخنهای کیان رد کرده‌‌ای ** تا کیان را سرور خود کرده‌‌ای‌‌ 1040
  • O vakit kimlerin sözlerini reddetmişsin, kimleri kendine ulu eylemişsin, görürsün.
  • باز طلبیدن نخجیران از خرگوش سر اندیشه‌‌ی او را
  • Av hayvanlarının tekrar tavşanın sırrını ve düşüncesini araştırmaları
  • بعد از آن گفتند کای خرگوش چست ** در میان آر آن چه در ادراک تست‌‌
  • Ondan sonra dediler ki: “Ey çevik tavşan! Aklındakini meydana çıkar!
  • ای که با شیری تو در پیچیده‌‌ای ** باز گو رایی که اندیشیده‌‌ای‌‌
  • Ey bir aslanla pençeleşen, kavgaya girişen, düşündüğün şeyi söyle!
  • مشورت ادراک و هشیاری دهد ** عقلها مر عقل را یاری دهد
  • Danışmak, insana anlayış ve akıl verir; akıllar da akıllara yardım eder.
  • گفت پیغمبر بکن ای رایزن ** مشورت کالمستشار موتمن‌‌
  • Peygamber “ Ey tedbir sahibi, danış ki kendisiyle danışılan kişi emindir” dedi.
  • منع کردن خرگوش راز را از ایشان‌‌
  • Tavşanın, sırrını onlardan gizlemesi
  • گفت هر رازی نشاید باز گفت ** جفت طاق آید گهی گه طاق جفت‌‌ 1045
  • Tavşan, “Her sır söylenemez, gâh çift dersin, tek olur; gâh tek dersin, çift çıkar!
  • از صفا گر دم زنی با آینه ** تیره گردد زود با ما آینه‌‌
  • Aynanın berraklığını, yüzüne karşı översen nefesinden ayna çabucak buğulanır, bulanır, bizi göstermez olur.
  • در بیان این سه کم جنبان لبت ** از ذهاب و از ذهب وز مذهبت‌‌
  • Şu üç şey hakkında dudağını kıpırdatma: Gittiğin yol, paran, bir de mezhebin.
  • کین سه را خصم است بسیار و عدو ** در کمینت ایستد چون داند او
  • Çünkü bu üçünün de düşmanı çoktur. Düşman bildi mi, sana pusu kurar.
  • ور بگویی با یکی دو الوداع ** کل سر جاوز الاثنین شاع‌‌
  • Bir iki kimseye söyledin mi, artık o sırra veda et. İki kişiyi aşan, bir başkasına da söylenen her sır, yayılır.
  • گر دو سه پرنده را بندی به هم ** بر زمین مانند محبوس از الم‌‌ 1050
  • İki üç kuşu birbirine bağlasan elem içinde yerde mahpus kalırlar.
  • مشورت دارند سرپوشیده خوب ** در کنایت با غلط افکن مشوب‌‌
  • Üstü örtülü, güzel bir tarzda, kurtulmak için konuşur, danışırlar. Danışmaları, görenleri yanıltacak şekilde kinayelerledir.
  • مشورت کردی پیمبر بسته سر ** گفته ایشانش جواب و بی‌‌خبر
  • Peygamber, kapalı bir tarzda meşveret ederdi. Eshap cevap verir, düşman haberdar olmazdı.
  • در مثالی بسته گفتی رای را ** تا نداند خصم از سر پای را
  • Düşman, baştan ayağı bilmesin, bir şeyi sezmesin diye reyini kapalı misalle söylerdi.
  • او جواب خویش بگرفتی از او ** وز سؤالش می‌‌نبردی غیر بو
  • Bu misalle muradını anlatmış olurdu. Ağyar sualinden bir koku bile duymaz, hiçbir şey anlamazdı” dedi.
  • قصه‌‌ی مکر خرگوش‌‌
  • Tavşanın aslana oyun edip onunla başa çıkması
  • ساعتی تاخیر کرد اندر شدن ** بعد از آن شد پیش شیر پنجه زن‌‌ 1055
  • Tavşan, aslana gitmede biraz gecikti, sonra pençesi kuvvetli aslanın yanına gitti.
  • ز آن سبب کاندر شدن او ماند دیر ** خاک را می‌‌کند و می‌‌غرید شیر
  • Aslan, tavşan gecikti diye pençesiyle toprağı kazmakta, kükremekteydi: