English    Türkçe    فارسی   

1
2183-2207

  • نک قراضه‌‌ی چند ابریشم بها ** خرج کن این را و باز اینجا بیا
  • Şimdilik şu birkaç dinarı ibrişim parası olarak al, harca da bitince yine buraya gel!
  • پیر لرزان گشت چون این را شنید ** دست می‌‌خایید و بر خود می‌‌تپید
  • İhtiyâr, bunu işitince kendini yerden yere vurup ellerini ısırmağa, elbisesini yırtmaya başladı.
  • بانگ می‌‌زد کای خدای بی‌‌نظیر ** بس که از شرم آب شد بی‌‌چاره پیر 2185
  • “Ey naziri olmayan Tanrı! Ziyade utancından zavallı ihtiyar su kesildi” diye bağırmağa koyuldu.
  • چون بسی بگریست و از حد رفت درد ** چنگ را زد بر زمین و خرد کرد
  • Bir hayli ağlayıp eleme düştü. Nihayet çengi yere çalıp parça parça etti.
  • گفت ای بوده حجابم از اله ** ای مرا تو راه زن از شاه راه‌‌
  • Dedi ki: “Ey benimle Rabbimin arasında perde olan, ey beni ana yoldan azdırıp sapıtan!
  • ای بخورده خون من هفتاد سال ** ای ز تو رویم سیه پیش کمال‌‌
  • Ey yetmiş yıldır kanımı emen, kemal sahibine karşı yüzümü kara eden!
  • ای خدای با عطای با وفا ** رحم کن بر عمر رفته در جفا
  • İhsan ve vefa sahibi Tanrı, cefalarla, suçlarla, geçen ömrüme sen acı!
  • داد حق عمری که هر روزی از آن ** کس نداند قیمت آن در جهان‌‌ 2190
  • Tanrı bana öyle bir ömür verdi ki o ömrün bir gününün kıymetini bile cihanda kimse bilemez.
  • خرج کردم عمر خود را دم‌‌به‌‌دم ** در دمیدم جمله را در زیر و بم‌‌
  • Bense bütün o ömrü, her nefeste zir ve bem perdelerine harç ederek yele verdim.
  • آه کز یاد ره و پرده‌‌ی عراق ** رفت از یادم دم تلخ فراق‌‌
  • Ah! Arap ve Acem tarzını anmaktan, Irak perdesiyle meşgul olmaktan acı ayrılık zamanı hatırımdan çıktı.
  • وای کز تری زیر افکند خرد ** خشک شد کشت دل من دل بمرد
  • Eyvallah olsun ki Kûçek makamının tazeliği yüzünden gönlümün ekini kurudu, gönlüm öldü.
  • وای کز آواز این بیست و چهار ** کاروان بگذشت و بی‌‌گه شد نهار
  • Eyvahlar olsun bu yirmi dört makamın sesinden ki kervan geçti, gündüz de bitti!
  • ای خدا فریاد زین فریادخواه ** داد خواهم نه ز کس زین داد خواه‌‌ 2195
  • Ey, Tanrı, bu feryat edenin elinden feryat! Hiç kimseden değil, bu medet isteyen medet! Şikâyetim en çok kendimden...
  • داد خود از کس نیابم جز مگر ** ز آن که او از من به من نزدیکتر
  • Kimseden medet yok. Yalnız ve ancak bana, benden yakın olandan medet var.
  • کاین منی از وی رسد دم دم مرا ** پس و را بینم چو این شد کم مرا
  • Çünkü bana bu varlık, her an ondan gelmekte... Varlığım mahvolunca da ancak onu görürüm, başkasını değil.”
  • همچو آن کاو با تو باشد زر شمر ** سوی او داری نه سوی خود نظر
  • Birisi sana para verse, altın saysa sen ona bakarsın, kendine değil; bu da ona benzer.
  • گردانیدن عمر نظر او را از مقام گریه که هستی است به مقام استغراق که نیستی است‌‌
  • Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun- ihtiyar çalgıcının nazarını varlık âlemi olan istiğrak âlemine çevirmesi
  • پس عمر گفتش که این زاری تو ** هست هم آثار هشیاری تو
  • Bunun üzerine Ömer, çalgıcıya dedi ki: “Senin bu ağlaman, aklının başında olduğuna delâlet eder.
  • راه فانی گشته راهی دیگر است ** ز آن که هشیاری گناهی دیگر است‌‌ 2200
  • Yok olanın yolu, başka yoldur; çünkü aklı başında olmak da başka bir günahtır.
  • هست هشیاری ز یاد ما مضی ** ماضی و مستقبلت پرده‌‌ی خدا
  • Aklı başında oluş, geçmişleri hatırlamaktan ileri gelir. Geçmişin de Tanrı’ya perdedir,geleceğin de.
  • آتش اندر زن به هر دو تا به کی ** پر گره باشی از این هر دو چو نی‌‌
  • Her ikisini de ateşe vur. Bu ikisi yüzünden ne vakte kadar ney gibi boğum boğum olacaksın?
  • تا گره با نی بود هم راز نیست ** همنشین آن لب و آواز نیست‌‌
  • Neyde boğum bulundukça sırdaş değildir; dudağın, sesin mahremi olamaz.
  • چون به طوفی خود به طوفی مرتدی ** چون به خانه آمدی هم با خودی‌‌
  • Sen, kendi tarafından tavaf edip durdukça nasıl tavafta olursun, kendinde oldukça nasıl olur da Kâbeye gelmiş sayılırsın?
  • ای خبرهات از خبر ده بی‌‌خبر ** توبه‌‌ی تو از گناه تو بتر 2205
  • Haberlerin haber vericiden bihaberdir; tövben günahından beterdir.
  • ای تو از حال گذشته توبه جو ** کی کنی توبه از این توبه بگو
  • Ey geçen hallerden tövbe etmek isteyen! Bu tövbe etmekten ne vakit tövbe edeceksin, söyle! Gâh zir nağmesini kıble edinirsin; gâh ağlayıp inlemeyi öper durursun.”
  • گاه بانگ زیر را قبله کنی ** گاه گریه‌‌ی زار را قبله زنی‌‌
  • Faruk, sırlara ayna olunca ihtiyar çalgıcının canı da cisminde uyandı.