English    Türkçe    فارسی   

1
2497-2521

  • عقل تو همچون شتربان تو شتر ** می‌‌کشاند هر طرف در حکم مر
  • Senin aklın deveciye benzer, sen de devesin, Akıl, seni, ister istemez hükmünce çekip durmaktadır.
  • عقل عقلند اولیا و عقلها ** بر مثال اشتران تا انتها
  • Velîler, akılların aklıdır. Akıllar da ta en sonuncusuna kadar develere benzer.
  • اندر ایشان بنگر آخر ز اعتبار ** یک قلاووز است جان صد هزار
  • Onlara ibretle bak: bir kılavuz, yüz binlerce can!
  • چه قلاووز و چه اشیربان بیاب ** دیده‌ای کان دیده بیند آفتاب 2500
  • Ne kılavuzu ne deveciyi! Sen, güneşi gören gözü bul da sonra bak!
  • نک جهان در شب بمانده میخ دوز ** منتظر موقوف خورشید است و روز
  • Bütün cihan, gece içinde kalmış, karanlıklara mıhlanmış, güneşi ve gündüzü bekleyip durmakta.
  • اینت خورشیدی نهان در ذره‌‌ای ** شیر نر در پوستین بره‌‌ای‌‌
  • İşte sana zerrede gizli güneş, işte sana kuzu postuna bürünmüş erkek aslan.
  • اینت دریایی نهان در زیر کاه ** پا بر این که هین منه با اشتباه‌‌
  • İşte sana saman altında gizli bir deniz! Kendine gel, o samana şüphe ile ayak basma!
  • اشتباهی و گمانی در درون ** رحمت حق است بهر رهنمون‌‌
  • Ama yol gösterici hakkında içe gelen şüphe, Tanrı rahmetidir.
  • هر پیمبر فرد آمد در جهان ** فرد بود و صد جهانش در نهان 2505
  • Her peygamber dünyaya tek gelmiştir. Tektir ama içinde yüzlerce âlem gizli.
  • عالم کبری به قدرت سحر کرد ** کرد خود را در کهین نقشی نورد
  • Âlem-i Kübra, kudretle sihir yaptı da cirmini, küçücük bir suret içinde gizledi.
  • ابلهانش فرد دیدند و ضعیف ** کی ضعیف است آن که با شه شد حریف‌‌
  • Ahmaklar onu tek ve zayıf gördüler. Hiç padişahın dostu olan zayıf olur mu?
  • ابلهان گفتند مردی بیش نیست ** وای آن کاو عاقبت اندیش نیست‌‌
  • Ahmaklar, "O, ancak bir tek kişiden ibaret!” dediler. Vay âkıbeti düşünmeyen!
  • حقیر و بی‌‌خصم دیدن دیده‌‌های حس صالح و ناقه‌‌ی صالح را، چون خواهد که حق لشکری را هلاک کند در نظر ایشان حقیر نماید خصمان را و اندک اگر چه غالب باشد آن خصم و يقللکم فی أعينهم ليقضي الله أمرا کان مفعولا
  • His gözünün Salih Peygamber’i ve devesini hakîr görmesi… Ulu Tanrı, bir orduyu helâk etmek isterse, düşmanları, galip olsalar bile onlara hor ve pek az gösterir “ Ve yukallilüküm fî a’yünihim liyakdiyallahu ermen kâne mef’ûlâ “
  • ناقه‌‌ی صالح به صورت بد شتر ** پی بریدندش ز جهل آن قوم مر
  • Salih’in devesi görünüşte deveydi, o zâlim kavim, bilgisizlik yüzünden deveyi kestiler.
  • از برای آب چون خصمش شدند ** نان کور و آب کور ایشان بدند 2510
  • Su için deveye düşman olduklarından kendileri, mezara su ve ekmek oldular. ( helâk olup mezarı doyurdular).
  • ناقة الله آب خورد از جوی و میغ ** آب حق را داشتند از حق دریغ‌‌
  • Tanrı devesi, ırmaktan buluttan su içmekteydi. Onlar, Hakk’ın suyunu Hak’tan esirgediler.
  • ناقه‌‌ی صالح چو جسم صالحان ** شد کمینی در هلاک طالحان‌‌
  • Salih’in devesi, salih kişilerin cisimleri gibidir; onlar kötülerin helâki için tuzaktır.
  • تا بر آن امت ز حکم مرگ و درد ** ناقة الله و سقیاها چه کرد
  • Neticede” Tanrı devesinden ve içeceğinden çekinin” hükmü, o ümmeti ne dertlere uğrattı, onları nasıl helâk etti!
  • شحنه‌‌ی قهر خدا ز یشان بجست ** خونبهای اشتری شهری درست‌‌
  • Tanrı kahrının şahnesi, bir devenin kanına diyet olarak onlardan bütün bir şehri diledi.
  • روح همچون صالح و تن ناقه است ** روح اندر وصل و تن در فاقه است‌‌ 2515
  • Ruh, Salih gibidir,ten de deveye benzer. Ruh vuslattadır ten ihtiyaç içindedir.
  • روح صالح قابل آفات نیست ** زخم بر ناقه بود بر ذات نیست‌‌
  • Temiz ruha zarar vermenin imkânı yoktur. Tanrı yaralanmaz.
  • کس نیابد بر دل ایشان ظفر ** بر صدف آمد ضرر نی بر گهر
  • Böyle ruha sahip olanlara kimse galip gelemez. Zarar gelse bile sedefe gelir, inciye değil.
  • روح صالح قابل آزار نیست ** نور یزدان سغبه‌‌ی کفار نیست‌‌
  • Temiz ruha zarar vermenin imkânı yoktur. Tanrı’nın nuru, kâfirlere mağlup olmaz.
  • حق از آن پیوست با جسمی نهان ** تاش آزارند و بینند امتحان‌‌
  • Can, toprağa mensup cisme, kötü kişiler, incitsinler de Tanrı imtihanını görsünler diye ulaştı, bu yüzden cisimle bağdaştı, birleşti.
  • بی‌‌خبر کآزار این آزار اوست ** آب این خم متصل با آب جوست‌‌ 2520
  • Canı inciten kişinin, bu incitmenin Tanrı’yı incitme olduğundan haberi yoktur. Bilmiyor ki bu küpün suyu ırmak suyu ile birleşmiştir.
  • ز آن تعلق کرد با جسمی اله ** تا که گردد جمله عالم را پناه‌‌
  • Tanrı bütün âleme penah olsun diye bir cisme alâka bağlamıştır.