English    Türkçe    فارسی   

1
2860-2884

  • کل عالم را سبو دان ای پسر ** کاو بود از علم و خوبی تا به سر 2860
  • Ey oğul! Bütün dünyayı, ağzına kadar ilimle, güzellikle dolu bir testi bil.
  • قطره‌‌ای از دجله‌‌ی خوبی اوست ** کان نمی‌‌گنجد ز پری زیر پوست‌‌
  • Fakat bu ilim ve güzellik, fevkâlade dolu olduğundan derisine sığamayan kişinin (zuhuru, zatının muktazası olan ve zuhur etmemesine imkân bulunmayan Tanrı’nın ) Dicle’sinden bir katradır.
  • گنج مخفی بد ز پری چاک کرد ** خاک را تابان تر از افلاک کرد
  • O, gizli bir defineydi. Pek dolu olduğundan yarıldı, kendisini izhar etti.Toprağı, göklerden daha parlak bir hale getirdi.
  • گنج مخفی بد ز پری جوش کرد ** خاک را سلطان اطلس پوش کرد
  • Gizli bir hazineyken coştu; toprağı atlas giyen bir sultan haline soktu.
  • ور بدیدی شاخی از دجله‌‌ی خدا ** آن سبو را او فنا کردی فنا
  • O Bedevi, Tanrı’nın Dicle’sinden bir katrayı görseydi hakikatte bir deniz olan o katranın önünde testisini atardı.
  • آن که دیدندش همیشه بی‌‌خودند ** بی‌‌خودانه بر سبو سنگی زدند 2865
  • Onu görenler, daima kendilerinden geçmiş bir haldedirler. Bu yokluk halinde testilerini taşlayıp kırmışlardır.
  • ای ز غیرت بر سبو سنگی زده ** و این سبو ز اشکست کاملتر شده‌‌
  • Ey himmet edip testiyi kıran! O testi, kırılmakla daha iyi yapılmış olur.
  • خم شکسته آب از او ناریخته ** صد درستی زین شکست انگیخته‌‌
  • Küp kırılır ama içindeki su dökülmez. Bu kırılmada yüzlerce sağlamlık vardır.
  • جزو جزو خم به رقص است و به حال ** عقل جزوی را نموده این محال‌‌
  • Küpün bütün parçaları oynamakta, hallenmektedir. Fakat Akl-ı Cüz’î, bunu imkânsız görür.
  • نی سبو پیدا در این حالت نه آب ** خوش ببین و الله اعلم بالصواب‌‌
  • Bu halette ortada ne testi görünür, ne su. Bunu iyice gör, doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • چون در معنی زنی بازت کنند ** پر فکرت زن که شهبازت کنند 2870
  • Mâna kapısını döversen açarlar. Fikir kanadını terket ki seni iri bir doğan haline getirsinler.
  • پر فکرت شد گل آلود و گران ** ز آن که گل خواری ترا گل شد چو نان‌‌
  • Fikir kanadı, çamurlara bulanmıştır, ağırdır. Sen toprak yemeğe alışmışsın; onun için toprak, sana can gibi geliyor.
  • نان گل است و گوشت کمتر خور از این ** تا نمانی همچو گل اندر زمین‌‌
  • Ekmek et... Bunlar topraktır, bunları daha az ye de toprak gibi yeryüzünde kalma.
  • چون گرسنه می‌‌شوی سگ می‌‌شوی ** تند و بد پیوند و بد رگ می‌‌شوی‌‌
  • Acıkınca kızgın geçimsiz, aslı kötü bir köpek oluyorsun.
  • چون شدی تو سیر مرداری شدی ** بی‌‌خبر بی‌‌پا چو دیواری شدی‌‌
  • Karnın doyunca murdarlaşıyor, ayak üstünde duran ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir duvar kesiliyorsun.
  • پس دمی مردار و دیگر دم سگی ** چون کنی در راه شیران خوش تگی‌‌ 2875
  • Şu halde sen bir zaman pis, murdar bir hale geliyor, bir zaman köpekleşiyorsun. Aslanların yolunda nasıl yürüyebilecek, nasıl koşup seğirteceksin?
  • آلت اشکار خود جز سگ مدان ** کمترک انداز سگ را استخوان‌‌
  • Sana avlanmakta yarayan ancak köpektir. Bunu böyle bil de köpeğe daha az miktarda kemik at!
  • ز آن که سگ چون سیر شد سرکش شود ** کی سوی صید و شکار خوش دود
  • Çünkü köpeğin karnı doyarsa daha ziyade serkeşleşir. Bu serkeşlikle ava istediğin gibi gider mi?
  • آن عرب را بی‌‌نوایی می‌‌کشید ** تا بدان درگاه و آن دولت رسید
  • O Bedeviyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihayet o kapıyı, o devleti gördü.
  • در حکایت گفته‌‌ایم احسان شاه ** در حق آن بی‌‌نوای بی‌‌پناه‌‌
  • O penahı olmayan yoksula padişahın ihsanını hikâye etmiştik.
  • هر چه گوید مرد عاشق بوی عشق ** از دهانش می‌‌جهد در کوی عشق‌‌ 2880
  • Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur.
  • گر بگوید فقه فقر آید همه ** بوی فقر آید از آن خوش دمدمه‌‌
  • Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
  • ور بگوید کفر دارد بوی دین ** ور به شک گوید شکش گردد یقین‌‌
  • Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır. Şüpheye dair söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur.
  • کف کژ کز بحر صدقی خاسته است ** اصل صاف آن فرع را آراسته است‌‌
  • Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.
  • آن کفش را صافی و محقوق دان ** همچو دشنام لب معشوق دان‌‌
  • Doğruluk denizinden zuhur eden o eğri köpük, feridir. Sâf asıl, o fer’i de sâflıkla bezemiştir.