English    Türkçe    فارسی   

1
3450-3474

  • لیک چون این بار را نیکو کشی ** بار بر گیرند و بخشندت خوشی‌‌ 3450
  • Fakat bu yükü iyi çekersen yükünü alırlar, rahat ettirirler.
  • هین مکش بهر هوا آن بار علم ** تا ببینی در درون انبار علم‌‌
  • Heva ve heves uğrunda o bilgi yükünü taşıma ki içindeki ilim ambarını göresin.
  • تا که بر رهوار علم آیی سوار ** بعد از آن افتد ترا از دوش بار
  • İlmin rahvan atına bindikten sonra sırtından yükü alırlar.
  • از هواها کی رهی بی‌‌جام هو ** ای ز هو قانع شده با نام هو
  • Tanrı kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nereden geçeceksin? Ey Tanrı’ya ait yalnız “Hu” ismine kani olan!
  • از صفت و ز نام چه زاید خیال ** و آن خیالش هست دلال وصال‌‌
  • Sıfattan, addan ne doğar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur.
  • دیده‌‌ای دلال بی‌‌مدلول هیچ ** تا نباشد جاده نبود غول هیچ‌‌ 3455
  • Medlulü olmayan bir delalet edici hiç gördün mü? Yol olmadıkça katiyen gül de olmaz...
  • هیچ نامی بی‌‌حقیقت دیده‌‌ای ** یا ز گاف و لام گل گل چیده‌‌ای‌‌
  • Hakikatı olmayan bir adı hiç gördün mü; yahut Kâf ve Lâm harflerinden gül topladın mı?
  • اسم خواندی رو مسمی را بجو ** مه به بالا دان نه اندر آب جو
  • Mademki ismi okudun; var, müsemmayı da ara. Ayı gökte bil derede değil!
  • گر ز نام و حرف خواهی بگذری ** پاک کن خود را ز خود هین یک سری‌‌
  • Addan ve harften geçmek istersen hemencecik kendini tamamı ile kendinden arıt (yok ol!)
  • همچو آهن ز آهنی بی‌‌رنگ شو ** در ریاضت آینه‌‌ی بی‌‌زنگ شو
  • Demir gibi demirlikten çık, renksiz bir hale gel. Riyazatta tozsuz passız bir ayna ol!
  • خویش را صافی کن از اوصاف خود ** تا ببینی ذات پاک صاف خود 3460
  • Kendini kendi vasıflarından arıt ki asıl kendi sâf, pak zatını göresin.
  • بینی اندر دل علوم انبیا ** بی‌‌کتاب و بی‌‌معید و اوستا
  • O vakit kitap, müzakereci ve üstat olmaksızın gönlünde peygamberlerin ilimlerini görür bulursun.
  • گفت پیغمبر که هست از امتم ** کاو بود هم گوهر و هم همتم‌‌
  • Peygamber “ ümmetimden öyleleri vardır ki onlar, benimle aynı yaratılıştadırlar, benimle aynı himmete sahiptirler.
  • مر مرا ز آن نور بیند جانشان ** که من ایشان را همی‌‌بینم بدان‌‌
  • Ben onları hangi nurla görüyorsam onların canları da beni mutlaka aynı nurla görür” dedi.
  • بی‌‌صحیحین و احادیث و رواه ** بلکه اندر مشرب آب حیات‌‌
  • Bunlar Peygamberi, Sahîhayn kitapları, hadîsler, hadîsi rivayet edenler olmaksızın, bunlara hacet kalmaksızın abıhayat kaynağında (gönüllerinde) görürler.
  • سر امسینا لکردیا بدان ** راز اصبحنا عرابیا بخوان‌‌ 3465
  • “Kürt olarak yattık” sırrını bil, “ Arap olarak sabahladık” sırrını oku!
  • ور مثالی خواهی از علم نهان ** قصه گو از رومیان و چینیان‌‌
  • Gizli ilme dair bir misal istersen Rum halkıyla Çinlilere ait hikâyeyi söyle:
  • قصه‌‌ی مری کردن رومیان و چینیان در علم نقاشی و صورتگری‌‌
  • Rum halkıyla Çinlilerin ressamlıkta bahse girişmeleri
  • چینیان گفتند ما نقاش‌‌تر ** رومیان گفتند ما را کر و فر
  • Çinliler “ Biz daha mahir ressamız, dediler. Rum halkı da dedi ki: “ Bizim maharetimiz daha üstündür.”
  • گفت سلطان امتحان خواهم در این ** کز شماها کیست در دعوی گزین‌‌
  • Padişah “Sizi imtihan edeceğim; bakalım hanginiz dâvasında haklı” dedi.
  • اهل چین و روم چون حاضر شدند ** رومیان از بحث در مکث آمدند
  • Çinlilerle Rum diyarı ressamları hazırlandılar; Rum diyarı ressamları ilimlerine daha vakıf kişilerdi.
  • چینیان گفتند یک خانه به ما ** خاص بسپارید و یک آن شما 3470
  • Çin ressamları “ Bize bir hususi oda verin, bir oda da sizin olsun” dediler.
  • بود دو خانه مقابل دربدر ** ز آن یکی چینی ستد رومی دگر
  • Kapıları karşı karşıya iki oda vardı. Bir tanesini Çin ressamlar aldı. Öbürünü de Rum ressamları.
  • چینیان صد رنگ از شه خواستند ** پس خزینه باز کرد آن ارجمند
  • Çinliler, padişahtan yüz türlü boya istediler. Yüce padişah bunun üzerine hazinesini açtı.
  • هر صباحی از خزینه رنگها ** چینیان را راتبه بود از عطا
  • Çinlilere her sabah hazineden boyalar verilmekteydi.
  • رومیان گفتند نی نقش و نه رنگ ** در خور آید کار را جز دفع زنگ‌‌
  • Rum ressamları “ Pas gidermekten başka ne resim işe yarar, ne boya!” dediler.