English    Türkçe    فارسی   

1
3818-3842

  • در چهی افتاد کان را غور نیست ** و آن گناه اوست جبر و جور نیست‌‌
  • Öyle bir kuyuya düşmüştür ki bu kuyu, onun kendi suçudur. Ona cebir değildir, cevir de değil!
  • در چهی انداخت او خود را که من ** در خور قعرش نمی‌‌یابم رسن‌‌
  • Kendisini kendisi, öyle bir kuyuya atmıştır ki ben o kuyunun dibine varacak ip bulamıyorum.
  • بس کنم گر این سخن افزون شود ** خود جگر چه بود که خارا خون شود 3820
  • Artık yeter... Eğer bu sözü uzatırsam ciğer ne oluyor? Mermer bile kan kesilir.
  • این جگرها خون نشد نز سختی است ** غفلت و مشغولی و بد بختی است‌‌
  • Bu ciğerlerin kan olmaması katılıktan, şaşkınlıktan, dünya ile uğraşmadan ve talihsizliktendir.
  • خون شود روزی که خونش سود نیست ** خون شو آن وقتی که خون مردود نیست‌‌
  • Bir gün kan kesilir ama bu kan kesilmesinin o gün faydası yok. Kan kesilme işe yararken kan kesil!
  • چون گواهی بندگان مقبول نیست ** عدل او باشد که بنده‌‌ی غول نیست‌‌
  • Mademki kulların kölelerin, şahadeti makbul değildir, tam adalet sahibi, o kişiye derler ki gulyabani kölesi olmasın.
  • گشت ارسلناک شاهد در نذر ** ز آن که بود از کون او حر ابن حر
  • Kur’an’da peygambere “Biz seni şahit olarak gönderdik” denmiştir. Çünkü o, varlıktan hür oğlu hürdür.
  • چون که حرم خشم کی بندد مرا ** نیست اینجا جز صفات حق در آ 3825
  • Ben, mademki hürüm; hiddet beni nasıl bağlar, kendisine nasıl kul eder? Burada Tanrı sıfatlarından başka sıfat yoktur, beri gel!
  • اندر آ کازاد کردت فضل حق ** ز آن که رحمت داشت بر خشمش سبق‌‌
  • Beri gel ki Tanrı’nın ihsanı seni azat etsin. Çünkü onun rahmeti gazabından üstün ve arıktır.
  • اندر آ اکنون که رستی از خطر ** سنگ بودی کیمیا کردت گهر
  • Beri gel ki şimdi tehlikeden kurtuldun, kaçtın kimya seni cevher haline soktu.
  • رسته‌‌ای از کفر و خارستان او ** چون گلی بشکفته در بستان هو
  • Küfürden ve dikenliğinden kurtuldun, artık Tanrı bahçesinde bir gül gibi açıl!
  • تو منی و من توام ای محتشم ** تو علی بودی علی را چون کشم‌‌
  • Ey ulu kişi, sen bensin, ben de senim. Sen Ali’ydin, Ali’yi nasıl öldürürüm?
  • معصیت کردی به از هر طاعتی ** آسمان پیموده‌‌ای در ساعتی‌‌ 3830
  • Öyle bir suç işledin ki her türlü ibadetten iyi bir anda gökleri bir baştan bir başa aştın.
  • بس خجسته معصیت کان کرد مرد ** نی ز خاری بر دمد اوراق ورد
  • O adamın işlediği suç ne kutlu suç! Gül yaprakları dikenden bitmez mi?
  • نی گناه عمر و قصد رسول ** می‌‌کشیدش تا به درگاه قبول‌‌
  • Ömer'in Peygambere kastedişi suçu, onu ta kabul kapısına kadar çekip götürmedi mi?
  • نی به سحر ساحران فرعونشان ** می‌‌کشید و گشت دولت عونشان‌‌
  • Firavun; büyücüleri, büyüleri yüzünden çağırmadı mı?
  • گر نبودی سحرشان و آن جحود ** کی کشیدیشان به فرعون عنود
  • Onlara da bu yüzden ikbal yardım etmedi mi, bu yüzden devlete erişmediler mi? Onların büyüsü, onların inkârı olmasaydı inatçı Firavun, onları huzuruna alır mıydı?
  • کی بدیدندی عصا و معجزات ** معصیت طاعت شد ای قوم عصات‌‌ 3835
  • Onlar da asâyı ve mucizeleri nereden göreceklerdi? Ey isyan eden kavim! Suç, ibadet oldu.
  • ناامیدی را خدا گردن زده است ** چون گنه مانند طاعت آمده ست‌‌
  • Tanrı ümitsizliğin boynunu vurmuştur. Çünkü günah ve suç ibadet olmuştur.
  • چون مبدل می‌‌کند او سیئات ** طاعتی‌‌اش می‌‌کند رغم وشات‌‌
  • Çünkü Tanrı, şeytanların rahmine suçları ibadete, sevaba tebdil eder.
  • زین شود مرجوم شیطان رجیم ** و ز حسد او بطرقد گردد دو نیم‌‌
  • Bundan dolayı Şeytan, taşlanır; hasedinden çatlar, iki parça olur.
  • او بکوشد تا گناهی پرورد ** ز آن گنه ما را به چاهی آورد
  • Şeytan bir günah meydana getirmek ve onunla bizi bir kuyuya düşürmek ister.
  • چون ببیند کان گنه شد طاعتی ** گردد او را نامبارک ساعتی‌‌ 3840
  • “ O günahın ibadet olduğunu gördü mü?” işte o an, Şeytan’a yomsuz bir andır.
  • اندر آ من در گشادم مر ترا ** تف زدی و تحفه دادم مر ترا
  • Beri gel; ben, sana kapı açtım; sen benim yüzüme tükürdün, bense sana armağan sundum.
  • مر جفاگر را چنینها می‌‌دهم ** پیش پای چپ چه سان سر می‌‌نهم‌‌
  • Cefa edene bile böyle muamelede bulunur, aleyhime ayak atanların ayağına bile bu çeşit baş korsam,