English    Türkçe    فارسی   

2
1502-1526

  • خویش را تسلیم کن بر دام مزد ** و انگه از خود بی‏ز خود چیزی بدزد
  • Kendini ücret tuzağına teslim et de sonra kendinden, kendiliğin olmaksızın bir şey çal.
  • می‏دهند افیون به مرد زخم‏مند ** تا که پیکان از تنش بیرون کنند
  • Yaralıya, vücudundan temreni çıkarabilmek için afyon verir, uyuturlar.
  • وقت مرگ از رنج او را می‏درند ** او بدان مشغول شد جان می‏برند
  • Ölüm vaktinde de adama elem ve ıstıraplar verirler. O halde meşgulken canını alıverirler.
  • چون به هر فکری که دل خواهی سپرد ** از تو چیزی در نهان خواهند برد 1505
  • Şu halde anlıyorsun ya, gönlünü herhangi bir düşünceye verdin mi, gizlice senden bir şey alacaklardır.
  • هر چه اندیشی و تحصیلی کنی ** می‏درآید دزد از آن سو کایمنی‏
  • Her ne düşünür, her ne elde edersen hırsız, emin olduğun yerden gelip çatmaktadır.
  • پس بدان مشغول شو کان بهتر است ** تا ز تو چیزی برد کان بهتر است‏
  • Binaenaleyh bari en iyi işe koyul da hırsız, senden hiç olmazsa en bayağı, en aşağı bir şeyi alıp götürebilsin.
  • بار بازرگان چو در آب اوفتد ** دست اندر کاله‏ی بهتر زند
  • Tacirin yükü suya düşerse ondan daha iyi bir kumaşa el atar.
  • چون که چیزی فوت خواهد شد در آب ** ترک کمتر گوی و بهتر را بیاب‏
  • Senin de mademki suya bir şeyin düşecek, mahvolacak. En aşağı şeyi terk et de daha iyisini bul.
  • ظاهر شدن فضل و زیرکی لقمان پیش امتحان کنندگان
  • İmtihan edenlerce, Lokman’ın fazilet veferasetinin meydana çıkması
  • هر طعامی کاوریدندی به وی ** کس سوی لقمان فرستادی ز پی‏ 1510
  • Lokman’ın efendisi, kendisine yemek getirdiler mi, Lokman’a adam gönderip çağırtır,
  • تا که لقمان دست سوی آن برد ** قاصدا تا خواجه پس خوردش خورد
  • Önce o yemeğe Lokman el sunar, efendisi de ondan sonra yerdi.
  • سور او خوردی و شور انگیختی ** هر طعامی کاو نخوردی ریختی‏
  • Bu suretle onun artığını afiyetle yer, bundan zevk alır, onun yemediğini ise dökerdi.
  • ور بخوردی بی‏دل و بی‏اشتها ** این بود پیوندی بی‏انتها
  • Hatta yese bile gönülsüz, iştahsız yerdi. İşte asıl sonsuz dirlik, birlik budur.
  • خربزه آورده بودند ارمغان ** گفت رو فرزند لقمان را بخوان‏
  • Bir gün Lokman’ın efendisine hediye olarak bir karpuz getirdiler. Hizmetçiye “ Git, oğlum Lokman’ı çağır” dedi.
  • چون برید و داد او را یک برین ** همچو شکر خوردش و چون انگبین‏ 1515
  • Lokman gelince, efendisi, karpuzu kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi.
  • از خوشی که خورد داد او را دوم ** تا رسید آن گرچها تا هفدهم‏
  • Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle karpuzu tekmil yedi;
  • ماند گرچی گفت این را من خورم ** تا چه شیرین خربزه ست این بنگرم‏
  • Yalnız bir dilim kaldı. Efendisi “ Bunu da ben yiyeyim; bir göreyim, bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir karpuz” dedi.
  • او چنین خوش می‏خورد کز ذوق او ** طبعها شد مشتهی و لقمه جو
  • Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı, iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu.
  • چون بخورد از تلخیش آتش فروخت ** هم زبان کرد آبله هم حلق سوخت‏
  • Efendisi, o dilimi yer yemez karpuzun acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı.
  • ساعتی بی‏خود شد از تلخی آن ** بعد از آن گفتش که ای جان و جهان‏ 1520
  • Bir eyyam acılığından âdeta kendisini kaybetti. Sonra “A benim canım, efendim,
  • نوش چون کردی تو چندین زهر را ** لطف چون انگاشتی این قهر را
  • Böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı, tatlı yedin, böyle bir kahrı nasıl oldu da lütuf saydın?
  • این چه صبر است این صبوری از چه روست ** یا مگر پیش تو این جانت عدوست‏
  • Bu ne sabır? Neden böyle sabrettin? Sanki canına kastın var?
  • چون نیاوردی به حیلت حجتی ** که مرا عذری است بس کن ساعتی‏
  • Niye bir şey söylemedin, niye biraz sabret şimdi yiyemem demedin?” dedi.
  • گفت من از دست نعمت بخش تو ** خورده‏ام چندان که از شرمم دو تو
  • Lokman dedi ki: “ Senin nimetler bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki utancımdan âdeta iki kat olmuşumdur.
  • شرمم آمد که یکی تلخ از کفت ** من ننوشم ای تو صاحب معرفت‏ 1525
  • Elinle sunduğun bir şeye; ey marifet sahibi; bu acıdır demeğe utandım.
  • چون همه اجزام از انعام تو ** رسته‏اند و غرق دانه و دام تو
  • Çünkü vücudumun bütün cüzileri senin nimetlerinden meydana geldi. Ben senin tanene, tuzağına gark olmuştum;