English    Türkçe    فارسی   

2
2055-2079

  • باطلان را چه رباید باطلی ** عاطلان را چه خوش آید عاطلی‏ 2055
  • Bâtılları ne cezbedebilir? Ancak bâtıl! Tembellere ne hoş gelir tembellik!
  • ز انکه هر جنسی رباید جنس خود ** گاو سوی شیر نر کی رو نهد
  • Çünkü her cins, kendi cinsini çeker. Öküz nasıl olur da erkek aslana yüz tutar?
  • گرگ بر یوسف کجا عشق آورد ** جز مگر از مکر تا او را خورد
  • Kurt neden Yusuf’a âşık olacak? Ancak hile ile onu sever görünür, sonra da onu parçalayıp yer.
  • چون ز گرگی وارهد محرم شود ** چون سگ کهف از بنی آدم شود
  • Fakat kurt, kurtluktan kurtulursa Yusuf’a mahrem olur. Eshab-ı Kehf’in köpeğin gibi âdemoğullarından sayılır.
  • چون ابو بکر از محمد برد بو ** گفت هذا لیس وجه کاذب‏
  • Ebubekir, Muhammet’ den bir koku alınca “Bu yüz yalancı yüzü değil” dedi.
  • چون نبد بو جهل از اصحاب درد ** دید صد شق قمر باور نکرد 2060
  • Fakat Ebu cehil, dert sahiplerinden olmadığı için yüzlerce Şakkı Kamer gördü de yine inanmadı.
  • دردمندی کش ز بام افتاد طشت ** زو نهان کردیم حق پنهان نگشت‏
  • Leğeni damdan düşen, şöhreti âleme yayılan dertliden Hakk’ı gizledik, fakat gizlenmedi gitti.
  • و انکه او جاهل بد از دردش بعید ** چند بنمودند و او آن را ندید
  • Cahil olan ve Allah derdinden uzak bulunan kişiye de hakikat sırlarını nice defalar gösterdiler de o görmedi.
  • آینه‏ی دل صاف باید تا در او ** واشناسی صورت زشت از نکو
  • Gönül aynası saf olmalı ki orada çirkin suratı güzel surattan ayırt edebilsin”
  • ترک گفتن آن مرد ناصح بعد از مبالغه‏ی پند مغرور خرس را
  • Nasihatçinin, ayıya kapılan kimseyi, birçok nasihat verdikten sonra terk etmesi
  • آن مسلمان ترک ابله کرد و تفت ** زیر لب لاحول‏گویان باز رفت‏
  • O Müslüman, kızarak ve içinden “Lâ havle” diyerek ahmağı bırakıp gitti.
  • گفت چون از جد و پندم وز جدال ** در دل او بیش می‏زاید خیال‏ 2065
  • “Benim ona ciddiyetle nasihat vermemden, üstüne düşmemden, gönlündeki hayaller attı, büsbütün vehimlendi.
  • پس ره پند و نصیحت بسته شد ** امر أعرض عنهم پیوسته شد
  • Demek ki nasihat yolu kapandı” dedi. “Fa’rıd anhum” emrine bağlandı.
  • چون دوایت می‏فزاید درد پس ** قصه با طالب بگو بر خوان عبس‏
  • Verdiğin ilâç derdi arttırırsa sen de sözü isteyene söylet. Abese suresini okusana.
  • چون که اعمی طالب حق آمده ست ** بهر فقر او را نشاید سینه خست‏
  • Allah “Kör, Hakk’ı diliyorsa onun yoksulluğu yüzünden gönlünü kırmak yaraşmaz.
  • تو حریصی بر رشاد مهتران ** تا بیاموزند عام از سروران‏
  • Sen, halk, ulularından öğrensin diye uluları irşat etmek istiyorsun ama
  • احمدا دیدی که قومی از ملوک ** مستمع گشتند گشتی خوش که بوک‏ 2070
  • Ey Ahmet, büyüklerin bir kısmı seni dinlemeye koyulunca hoşlandın, belki,
  • این رئیسان یار دین گردند خوش ** بر عرب اینها سرند و بر حبش‏
  • Bu ulular, dine güzelce yardımcı olurlar, bunlar Arab’a Habeş’e reistir.
  • بگذرد این صیت از بصره و تبوک ** ز انکه الناس علی دین الملوک‏
  • Bunların yüzünden İslam dininin şöhreti Basra’yı Tebük’ü aşar. Çünkü halk, padişahlarının dinindendir.
  • زین سبب تو از ضریر مهتدی ** رو بگردانیدی و تنگ آمدی‏
  • Diye düşündün, bu yüzden de hidayet isteyen körden yüz çevirdin, onun sohbetinden sıkıldın.
  • که در این فرصت کم افتد این مناخ ** تو ز یارانی و وقت تو فراخ‏
  • “Bunlar her vakit ele geçmez. Sen dostlarımızdansın, vaktin de geniş.
  • مزدحم می‏گردیم در وقت تنگ ** این نصیحت می‏کنم نه از خشم و جنگ‏ 2075
  • Bu dar vakitte işime mâni olma. Bunu sana darılarak, kızarak söylemiyorum, nasihat yollu söylüyorum” dedin.
  • احمدا نزد خدا این یک ضریر ** بهتر از صد قیصر است و صد وزیر
  • Fakat Ey Ahmet, Allah indinde bu bir tek kör, yüzlerce Kayserden, yüzlerce vezirden yeğdir.
  • یاد الناس معادن هین بیار ** معدنی باشد فزون از صد هزار
  • İnsanlar madenlerdir, sözünü hatırına getir. Öyle maden olur ki yüz binlerce madenden daha değerlidir.
  • معدن لعل و عقیق مکتنس ** بهتر است از صد هزاران کان مس‏
  • Gizli kalmış lâl ve akik madeni, yüz binlerce bakır madeninden değerlidir.
  • احمدا اینجا ندارد مال سود ** سینه باید پر ز عشق و درد و دود
  • Ey Ahmet, burada malın faydası yok. Aşkla, dertle, dumanla dolu gönül lâzım.