English    Türkçe    فارسی   

2
2907-2931

  • واقعات ار باز گویم یک به یک ** پس یقین گردد صفا بر اهل شک‏
  • Bu rüyaları bir, bir söylesem şüphe edenlerce de hakikat apaçık anlaşılır.
  • لیک می‏ترسم ز کشف رازشان ** نازنینانند و زیبد نازشان‏
  • Fakat sırlarını açmaktan ürküyorum. Çünkü peygamberler nazenindirler, onlara naz yaraşır.
  • شرع بی‏تقلید می‏پذرفته‏اند ** بی‏محک آن نقد را بگرفته‏اند
  • Onlar şeriatı, taklide uymaksızın kabul etmişler, o peşin parayı mehenge vurmadan almamışlardır.
  • حکمت قرآن چو ضاله‏ی مومن است ** هر کسی در ضاله‏ی خود موقن است‏ 2910
  • Kuran’ın hikmeti müminin kayıp malıdır. Herkes kaybını bilir, tanır.
  • قصه‏ی آن شخص که اشتر ضاله‏ی خود می‏جست و می‏پرسید
  • Kaybolmuş devesini soran kişinin hikâyesi
  • اشتری گم کردی و جستیش چست ** چون بیابی چون ندانی کان تست‏
  • Meselâ bir deven olsa da kaybetsen, araştırmaya koyulsan bulunca, senin deven olduğunu nasıl bilmezsin?
  • ضاله چه بود ناقه‏ای گم کرده‏ای ** از کفت بگریخته در پرده‏ای‏
  • Arapça da “Dalle” kaybolmuş, elinden kurtulup kaçmış, bir yere gizlenmiş deveye derler.
  • آمده در بار کردن کاروان ** اشتر تو ز آن میان گشته نهان‏
  • Kervan, yükü yüklemeğe gelmiş. Seninse deven kaybolmuş, ortada yok.
  • می‏دوی این سو و آن سو خشک لب ** کاروان شد دور و نزدیک است شب‏
  • Dudağın kupkuru, o yana bu yana koşup durmaktasın; kervan da uzaklaşıyor, gece de yakın.
  • رخت مانده بر زمین در راه خوف ** تو پی اشتر دوان گشته به طوف‏ 2915
  • Pılı pırtı kokulu yerde, toprak üstünde kalmış, sen deve peşinde şuraya buraya dönüp dolaşıyorsun.
  • کای مسلمانان که دیده ست اشتری ** جسته بیرون بامداد از آخوری‏
  • “ Müslümanlar; sabahleyin ahırdan bir deve kaçtı göreniniz var mı?
  • هر که بر گوید نشان از اشترم ** مژدگانی می‏دهم چندین درم‏
  • Kim söylerse, kim haber verirse şu kadar para veririm” demeye başlarsın;
  • باز می‏جویی نشان از هر کسی ** ریش‏خندت می‏کند زین هر خسی‏
  • Herkesten sorup soruşturursun. Her aşağılık adam, sana bıyık altından güler.
  • کاشتری دیدیم می‏رفت این طرف ** اشتر سرخی به سوی آن علف‏
  • Biri “ Bir deve gördük, şu tarafa, çayıra doğru gidiyordu” der.
  • آن یکی گوید بریده گوش بود ** و آن دگر گوید جلش منقوش بود 2920
  • Öbürü “Ha, ha, kulağı da kesikti” der, bir başkası da der ki: “Üstünde nakışlı bir çuval vardı.”
  • آن یکی گوید شتر یک چشم بود ** و آن دگر گوید ز گر بی‏پشم بود
  • Diğer biri “ Gördüm, tek gözlüydü” der, bir diğeri de der ki “Uyuzluktan tüyü filân da kalmamıştı..
  • از برای مژدگانی صد نشان ** از گزافه هر خسی کرده بیان‏
  • Müjde almak için her bayağı adam, yüzlerce nişan söyler durur.
  • متردد شدن در میان مذهبهای مخالف و بیرون شو و مخلص یافتن‏
  • Birbirine aykırı mezhepler arasında mütereddit bir hale geliş ve onlardan kurtuluş yolu
  • همچنان که هر کسی در معرفت ** می‏کند موصوف غیبی را صفت‏
  • Bu şuna benzer: Herkes marifet hususunda gayp mevsufunu bir sıfatla över.
  • فلسفی از نوع دیگر کرده شرح ** باحثی مر گفت او را کرده جرح‏
  • Filozof onu başka bir çeşitte anlatır. Mübahase eden, onun sözünü cerh eder.
  • و آن دگر در هر دو طعنه می‏زند ** و آن دگر از زرق جانی می‏کند 2925
  • Başka biri her ikisini de kınar. Bir başkası da riya ile can çekişir.
  • هر یک از ره این نشانها ز آن دهند ** تا گمان آید که ایشان ز آن ده‏اند
  • Halk, bunları da o köyün adamı sansın diye her biri, bu yola ait deliller söyler.
  • این حقیقت دان نه حق‏اند این همه ** نی بکلی گمرهانند این رمه‏
  • Hakikatten şunu bil ki bunların hepsi hak değildir. Fakat bu sürünün hepsi de sapık değil.
  • ز انکه بی‏حق باطلی ناید پدید ** قلب را ابله به بوی زر خرید
  • Çünkü hak olmadıkça, bâtıl meydana çıkmaz. Ahmak, kalp altını, altın kokusunu duyar da alır.
  • گر نبودی در جهان نقدی روان ** قلبها را خرج کردن کی توان‏
  • Âlem de sağlam ve geçer akçe olmasaydı kalpı nasıl harcayabilirdin?
  • تا نباشد راست کی باشد دروغ ** آن دروغ از راست می‏گیرد فروغ‏ 2930
  • Doğru olmasaydı yalan olur muydu hiç? O yalan, doğrudan nurlanır.
  • بر امید راست کژ را می‏خرند ** زهر در قندی رود آن گه خورند
  • Doğru ümidiyle eğriyi de alırlar. Zehri şekere dökerler de öyle içerler.