English    Türkçe    فارسی   

2
3336-3360

  • چون نفاذ امر شیخ آن میر دید ** ز آمد ماهی شدش و جدی پدید
  • O emîr, balıkların İbrahim Ethem’in emrini yerine getirdiklerini, balıkların ağızlarında iğneyle sudan baş çıkardıklarını görünce vecde geldi.
  • گفت اه ماهی ز پیران آگه است ** شه تنی را کاو لعین درگه است‏
  • Bir ah çekip “Balık bile pîri tanıyor. Yuh olsun o tapudan sürülen tene!
  • ماهیان از پیر آگه ما بعید ** ما شقی زین دولت و ایشان سعید
  • Balıklar bile pîri biliyorlar da biz ondan uzağız. Biz, bu devletten mahrumuz da onlar erişmiş” deyip,
  • سجده کرد و رفت گریان و خراب ** گشت دیوانه ز عشق فتح باب‏
  • Secde ederek ağlaya ,ağlaya perişan bir halde yola düzüldü; bu kerametin aşkından divaneye döndü.!
  • پس تو ای ناشسته رو در چیستی ** در نزاع و در حسد با کیستی‏ 3340
  • Hey yüzünü yıkamamış pis herif, neredesin sen? Kiminle kavgaya girişiyor, kime haset ediyorsun?!
  • با دم شیری تو بازی می‏کنی ** بر ملایک ترک تازی می‏کنی‏
  • Sen aslanın kuyruğuyla oynamakla, meleklere saldırmaktasın.
  • بد چه می‏گویی تو خیر محض را ** هین ترفع کم شمر آن خفض را
  • Hayırdan ibaret olana neden kötü söylüyorsun. Kendine gel, o alçalışı yücelme sayma.
  • بد چه باشد مس محتاج مهان ** شیخ که بود کیمیای بی‏کران‏
  • Kötü nedir? Aşağılık ve muhtaç bakır, Şeyh kimdir? Ucu, sonu olmayan kimya!
  • مس اگر از کیمیا قابل نبد ** کیمیا از مس هرگز مس نشد
  • Bakır, kimya yüzünden altın olmak kabiliyetinde değilse kimya, bakır yüzünden bakırlaşmaz ya!
  • بد چه باشد سرکشی آتش عمل ** شیخ که بود عین دریای ازل‏ 3345
  • Kötü nedir? İşi ateş gibi serkeş kişi, şeyh kimdir? Ezel denizinin ta kendisi.
  • دایم آتش را بترسانند از آب ** آب کی ترسید هرگز ز التهاب‏
  • Ateşi daima su ile korkuturlar. Fakat suyu hiç ateşle korkutabilirler mi?
  • در رخ مه عیب بینی می‏کنی ** در بهشتی خارچینی می‏کنی‏
  • Sen ayın yüzünde ayıp noksan buluyor, cennette diken topluyorsun.
  • گر بهشت اندر روی تو خار جو ** هیچ خار آن جا نیابی غیر تو
  • Ey diken arayan, cennete gitsen bile orada senden başka bir diken göremezsin.
  • می‏بپوشی آفتابی در گلی ** رخنه می‏جویی ز بدر کاملی‏
  • Güneşi balçıkla sıvıyor, kâmil bedirde gedik arıyorsun.
  • آفتابی که بتابد در جهان ** بهر خفاشی کجا گردد نهان‏ 3350
  • Âlemde parlayıp duran güneş bir yarasa için nasıl gizlenir?
  • عیبها از رد پیران عیب شد ** غیبها از رشک ایشان غیب شد
  • Ayıplar, pîrler ret ettiğinden ayıp oldu. Kayıplar onların hasedi yüzünden kayıp kesildi.
  • باری از دوری ز خدمت یار باش ** در ندامت چابک و بر کار باش‏
  • Huzurdan uzaksan bari dost ol, çabucak nedamet getir, işe güce koyul,
  • تا از آن راهت نسیمی می‏رسد ** آب رحمت را چه بندی از حسد
  • Da o yoldan sana da bir rüzgâr essin. Rahmet, suyuna neden hasetle mani oluyorsun?
  • گر چه دوری دور می‏جنبان تو دم ** حیث ما کنتم فولوا وجهکم‏
  • Uzaktaysan bile bulunduğun yerden o tarafa yönel, “Nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa dönün!”
  • چون خری در گل فتد از گام تیز ** دم‏به‏دم جنبد برای عزم خیز 3355
  • Eşek bile hızlı yürüyeyim derken balçığa saplandı mı oradan kurtulmak için anbean oynar durur.
  • جای را هموار نکند بهر باش ** داند او که نیست آن جای معاش‏
  • Orada kalmak için yerini düzeltmeğe kalkışmaz, bilir ki orası geçim yeri değildir.
  • حس تو از حس خر کمتر بده ست ** که دل تو زین وحلها بر نجست‏
  • Duygun, eşek duygusundan daha aşağı mı ki gönlün bu balçıktan sıçramadı bile.
  • در وحل تاویل رخصت می‏کنی ** چون نمی‏خواهی کز آن دل بر کنی‏
  • Balçığın içinde tevile ruhsat vermektesin. Çünkü oradan gönlünü almak istemiyorsun ki.
  • کاین روا باشد مرا من مضطرم ** حق نگیرد عاجزی را از کرم‏
  • “ Bana bu lâyık, ihtiyarım elimde değil. Allah kerimdir. Bir âcizi de suçlu tutacak değil ya” dersin.
  • خود گرفته ستت تو چون کفتار کور ** این گرفتن را نبینی از غرور 3360
  • Ey sırtlan gibi kötülüğe giriftar olmuş kişi, sen gafletinden bu muahezeyi görmüyorsun.