English    Türkçe    فارسی   

2
400-424

  • چون طبق خالی شد آن کودک ستد ** گفت دینارم بده ای با خرد 400
  • Tabak boşalınca, çocuk tabağını aldı, ”Ey kâmil kişi, paramı ver” dedi.
  • شیخ گفتا از کجا آرم درم ** وام دارم می‏روم سوی عدم‏
  • Şeyh dedi ki: “Parayı nerden bulayım? Ben borçlu bir adamım,aynı zamanda ölüyorum!”
  • کودک از غم زد طبق را بر زمین ** ناله و گریه بر آورد و حنین‏
  • Çocuk derdinden tabağı yere vurdu, feryat ve figana başladı.
  • می‏گریست از غبن کودک های های ** کای مرا بشکسته بودی هر دو پای‏
  • Eleminden hayhayla ağlamaya koyuldu, ”Keşke iki ayağım da kırılaydı,
  • کاشکی من گرد گلخن گشتمی ** بر در این خانقه نگذشتمی‏
  • Keşke külhana gideydim de tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu.
  • صوفیان طبل خوار لقمه جو ** سگ دلان و همچو گربه روی شو 405
  • Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler, köpek gönüllüdürler, fakat kedi gibi yüzlerini yıkarklar, temiz görünürler.
  • از غریو کودک آن جا خیر و شر ** گرد آمد گشت بر کودک حشر
  • Çocuğun feryadından hırlı, hırsız birçok kişi başına toplandı.
  • پیش شیخ آمد که ای شیخ درشت ** تو یقین دان که مرا استاد کشت‏
  • Çocuk, ”Ey kötü Şeyh, beni ustam muhakkak öldürür.
  • گر روم من پیش او دست تهی ** او مرا بکشد اجازت می‏دهی‏
  • Eğer yanına eli boş gidersem beni keser, buna razı mısın?” diyordu.
  • و آن غریمان هم به انکار و جحود ** رو به شیخ آورده کاین باری چه بود
  • Borçlular da inkâra düşüp Şeyh’e yüz çevirerek “Bu ne oyun ki?
  • مال ما خوردی مظالم می‏بری ** از چه بود این ظلم دیگر بر سری‏ 410
  • Bizim malımızı yedin, borçlu gidiyorsun. Böyle olduğu halde neden başka bir zulümde daha bulundun?” diyorlardı.
  • تا نماز دیگر آن کودک گریست ** شیخ دیده بست و در وی ننگریست‏
  • Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı.Şeyh’e gelince,gözlerini yummuş,ona hiç bakmıyordu.
  • شیخ فارغ از جفا و از خلاف ** در کشیده روی چون مه در لحاف‏
  • Bu cefaya, bu aykırı işe aldırış etmemekteydi. Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmişti.
  • با ازل خوش با اجل خوش شاد کام ** فارغ از تشنیع و گفت خاص و عام‏
  • Ezelle hoş, ecelle sevinçli, havas ve acamın kınamasından, dedikodusundan el ayak çekmiş!
  • آن که جان در روی او خندد چو قند ** از ترش رویی خلقش چه گزند
  • Can, bir adamın yüzüne gülerse, ona halkın ekşi suratlı oluşundan ne zarar.
  • آن که جان بوسه دهد بر چشم او ** کی خورد غم از فلک وز خشم او 415
  • Can birisini öperse, felekten, feleğin hışmından gam yer mi?
  • در شب مهتاب مه را بر سماک ** از سگان و عوعو ایشان چه باک‏
  • Mehtaplı gecede ay, Simâk burcundayken köpeklerden, köpeklerin havlamasından ne korkusu olur?
  • سگ وظیفه‏ی خود به جا می‏آورد ** مه وظیفه‏ی خود به رخ می‏گسترد
  • Köpek vazifesini yerine getirir, ay da ışığını yere döşeyip durur.
  • کارک خود می‏گزارد هر کسی ** آب نگذارد صفا بهر خسی‏
  • Herkes kendi işceğizini görür. Su, bir çöp için durulduğunu terk etmez.
  • خس خسانه می‏رود بر روی آب ** آب صافی می‏رود بی‏اضطراب‏
  • Çöp, çöpçesine su üstünde yürür durur, sâf su da bulanmadan akıp gider.
  • مصطفی مه می‏شکافد نیم شب ** ژاژ می‏خاید ز کینه بو لهب‏ 420
  • Mustafa, gece yarısı ayı ikiye böler; Ebulehep, kininden saçma sapan söylenir!
  • آن مسیحا مرده زنده می‏کند ** و آن جهود از خشم سبلت می‏کند
  • İsa ölüyü diriltir; Yahudi, hiddetinden sakalını yolar.
  • بانگ سگ هرگز رسد در گوش ماه ** خاصه ماهی کاو بود خاص اله‏
  • Köpeğin sesi ayın kulağına girer mi? Hele o ay, Allah hası olursa..
  • می‏خورد شه بر لب جو تا سحر ** در سماع از بانگ چغزان بی‏خبر
  • Padişah, sabaha kadar musiki âlemi yapar, su kenarında şarap içer, kurbağaların seslerinden haberi bile olmaz.
  • هم شدی توزیع کودک دانگ چند ** همت شیخ آن سخا را کرد بند
  • Çocuğun parası, orada bulunanlara müsaviyen takdim edilseydi herkese birkaç akçe düşerdi, çocuk da parasını alırdı. Fakat Şeyh’in himmeti bu cömertliği de bağladı.