English    Türkçe    فارسی   

3
1105-1129

  • ژغژغ دندان او دل می‌شکست ** جان شیران سیه می‌شد ز دست 1105
  • Dişlerinin gıcırtısı, yürekleri yerinden oynatıyor, kara aslanların bile canları elden gidiyordu.
  • چون به قوم خود رسید آن مجتبی ** شدق او بگرفت باز او شد عصا
  • O seçilmiş peygamber, kavminin yanına varınca ejderhayı boğazından yakaladı, ejderha asâ oldu yine.
  • تکیه بر وی کرد و می‌گفت ای عجب ** پیش ما خورشید و پیش خصم شب
  • Asâya dayandı da dedi ki: “Ne şaşılacak şey. Bizim yanımızda güneş, düşmana karşı gece!
  • ای عجب چون می‌نبیند این سپاه ** عالمی پر آفتاب چاشتگاه
  • Ne hayret edilecek şey ki bu ordu, kuşluk güneşiyle dopdolu olan bu âlemi görmüyor.
  • چشم باز و گوش باز و این ذکا ** خیره‌ام در چشم‌بندی خدا
  • Göz de açık, kulak da; sonra da bu zekâ… Allah’ın gözbağcılığına hayretteyim!
  • من ازیشان خیره ایشان هم ز من ** از بهاری خار ایشان من سمن 1110
  • Ben onlara şaşırıyorum, onlar da bana şaşırıyorlar. Baharın onlar diken, ben yasemin:
  • پیششان بردم بسی جام رحیق ** سنگ شد آبش به پیش این فریق
  • Onlara nice lezzetli şaraplarla dolu kadehler sundum. Fakat onlara kadehteki şerbet taş kesildi.
  • دسته گل بستم و بردم به پیش ** هر گلی چون خار گشت و نوش نیش
  • Gül desteleri yaptım, götürdüm, her gül, diken oldu, şerbet zehir döndü.
  • آن نصیب جان بی‌خویشان بود ** چونک با خویش‌اند پیدا کی شود
  • Bu kendisinden geçenlerin canlarına nasip olan bir şey. Onlar, kendilerine oldukça nasıl meydana çıkar?
  • خفته‌ی بیدار باید پیش ما ** تا به بیداری ببیند خوابها
  • Yanımızda uyanık bir uyur gerek ki uyanıkken rüyalar görsün!
  • دشمن این خواب خوش شد فکر خلق ** تا نخسپد فکرتش بستست حلق 1115
  • Halkın düşüncelere dalması bu güzelim uykunun düşmanıdır. Halk, düşünceleri yatışmasın, uyumasın diye bu güzelim uykunun boğazını sıkar.
  • حیرتی باید که روبد فکر را ** خورده حیرت فکر را و ذکر را
  • Bir hayret lâzım ki düşünceleri silip süpürsün. Hayret, fikirleri de yok eder, zikirleri de!
  • هر که کاملتر بود او در هنر ** او بمعنی پس بصورت پیشتر
  • Hüner ve marifette kim daha kâmilse mana bakımından artta sureta ileridedir.
  • راجعون گفت و رجوع این سان بود ** که گله وا گردد و خانه رود
  • Allah “Geri dönenler” dedi. Geri dönmek sürünün yazıdan gelip ağıla gitmesine benzer.
  • چونک واگردید گله از ورود ** پس فتد آن بز که پیش آهنگ بود
  • Sürü, yazıdan dönüp geldi mi giderken en önde olan keçi artta kalır.
  • پیش افتد آن بز لنگ پسین ** اضحک الرجعی وجوه العابسین 1120
  • Giderken geride kalan topal keçiye gelince suratı asıkları bile güldürecek bir halde öne düşer.
  • از گزافه کی شدند این قوم لنگ ** فخر را دادند و بخریدند ننگ
  • Bu kavim, laf olsun diye topal olmadılar ya… övünmeyi terk ettiler de ârı satın aldılar.
  • پا شکسته می‌روند این قوم حج ** از حرج راهیست پنهان تا فرج
  • Bu kavim, hacca ayakları kırık olduğu halde topallaya topallaya giderler. Sıkıntıdan kurtuluşa gizli bir yol vardır.
  • دل ز دانشها بشستند این فریق ** زانک این دانش نداند آن طریق
  • Bu tarife gönüllerini bilgilerden yıkayıp arıtmışlardır. Çünkü bu yol, zahirî bilgiyi tanımaz.
  • دانشی باید که اصلش زان سرست ** زانک هر فرعی به اصلش رهبرست
  • Bu yolda, aslı o âlemden olan bir bilgi gerek. Zira her feri, aslında yol gösterir.
  • هر پری بر عرض دریا کی پرد ** تا لدن علم لدنی می‌برد 1125
  • Her kanat, denizi aşacak kudrete nereden sahip olacak? Allah bilgisi gerek ki insanı Allah’a ulaştırsın.
  • پس چرا علمی بیاموزی به مرد ** کش بباید سینه را زان پاک کرد
  • Şu halde adama sonunda gönülden silinip arıtılması lâzım olan bilgiyi neye öğretirsin?
  • پس مجو پیشی ازین سر لنگ باش ** وقت وا گشتن تو پیش آهنگ باش
  • Öyleyse bu âlemde ileri gitmeye heves etme, topal ol da geri dönerken en öne düş.
  • آخرون السابقون باش ای ظریف ** بر شجر سابق بود میوه‌ی طریف
  • Ey nazik adam, ileri giden son gelenlerden ol. Taze ve turfanda meyve, ağaca nazaran daha ileridedir, derecesi daha üstündür.
  • گرچه میوه آخر آید در وجود ** اولست او زانک او مقصود بود
  • Gerçi meyve ağaçtan sonra vücuda gelir, fakat hakikatte evvel odur, çünkü ağaçtan maksat odur.