English    Türkçe    فارسی   

3
1366-1390

  • ور نیم راضی بود آن هم زیان ** پس چه چاره باشدم اندر میان
  • Razı olmazsak o da suç… Peki, ikisinin arasında hangi çareye başvuralım.”
  • گفتمش این کفر مقضی نه قضاست ** هست آثار قضا این کفر راست
  • Ona dedim ki: “Bu küfür, Allah’ın takdiriyledir ama Allah’ın hükmüyle, Allah’ın emir ve rızasıyla değildir. Bu küfür yalnız kaza ve kaderin eserlerindendir.
  • پس قضا را خواجه از مقضی بدان ** تا شکالت دفع گردد در زمان
  • Hocam, Allah’ın kaza ve kaderini, Allah’ın bilgisi olarak bil de şüphe ve tereddüdün kalmasın.
  • راضیم در کفر زان رو که قضاست ** نه ازین رو که نزاع و خبث ماست
  • Küfrede razıyız, çünkü Allah’ın bilgisine muvafıktır, fakat bizim fenalığımızdan, bizim kötülüğümüzden meydana geldiğinden de razı değiliz.
  • کفر از روی قضا خود کفر نیست ** حق را کافر مخوان اینجا مه‌ایست 1370
  • Küfür Allah bilgisi olmak bakımından küfür değildir, Hakk’a kâfir deme, burada dur!
  • کفر جهلست و قضای کفر علم ** هر دو کی یک باشد آخر حلم و خلم
  • Küfür, cahillikten meydana gelir, fakat küfrün takdiri, Allah’ın bilgisidir, (Allah, kâfirin kâfirliğini ezelde bilir, bildiği gibi de zuhur eder). Rüya ve mülayimlik manasına gelen hilm ile sümük manasına gelen hilm nasıl bir olur?
  • زشتی خط زشتی نقاش نیست ** بلک از وی زشت را بنمودنیست
  • Çirkin resim, ressamın çirkinliğini icap ettirmez ya. Çirkini de yaptığına, yapabildiğine bir delil olur ancak.
  • قوت نقاش باشد آنک او ** هم تواند زشت کردن هم نکو
  • Hatta hem çirkin resmi, hem de güzel resmi yapabildiğinden ressamın, kuvvetli bir ressam olduğuna delildir.
  • گر کشانم بحث این را من بساز ** تا سال و تا جواب آید دراز
  • Bu bahsi açar, düzüp koşarsam sual ve cevaplar uzar gider.
  • ذوق نکته‌ی عشق از من می‌رود ** نقش خدمت نقش دیگر می‌شود 1375
  • Ben de aşk nüktesinin zevkini kaybederim. Allah’a hizmet, başka bir şekle döner, maksat hidayetten dalâlet olur.
  • مثل در بیان آنک حیرت مانع بحث و فکرتست
  • Hayretin, mübahase ve düşünceye mâni olduğuna dair misal
  • آن یکی مرد دومو آمد شتاب ** پیش یک آیینه دار مستطاب
  • Saçı sakalı kır bir adam, iyi bir berberin önüne gider de,
  • گفت از ریشم سپیدی کن جدا ** که عروس نو گزیدم ای فتی
  • “Yiğidim, saçımdaki sakalımdaki akları ayır, yol. Bir yeni gelin aldım der.
  • ریش او ببرید و کل پیشش نهاد ** گفت تو بگزین مرا کاری فتاد
  • Berber, adamın sakalını dipten tıraş ederek kılları önüne kor da der ki: “Benim bir işim çıktı sen ayırıver!”
  • این سال وآن جوابست آن گزین ** که سر اینها ندارد درد دین
  • İşte bunun gibi bu sual, şu da cevabı, artık sen ayırıver… Din kaygısı, bunlarla uğraşmaya vakit bırakmaz.
  • آن یکی زد سیلیی مر زید را ** حمله کرد او هم برای کید را 1380
  • Birisi Zeyd’e bir sille vurur. Zeyd de hileye sapıp onu dövmek üzere üstüne saldırınca,
  • گفت سیلی‌زن سالت می‌کنم ** پس جوابم گوی وانگه می‌زنم
  • Adam: “Dur, senden bir şey soracağım, cevabını ver, sonra beni döv.
  • بر قفای تو زدم آمد طراق ** یک سالی دارم اینجا در وفاق
  • Senin kafana vurunca şırak diye bir sestir çıktı. Şimdi burada dostça senden bir sualim var:
  • این طراق از دست من بودست یا ** از قفاگاه تو ای فخر کیا
  • Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi.
  • گفت از درد این فراغت نیستم ** که درین فکر و تفکر بیستم
  • Adamcağız dedi ki: “Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım.
  • تو که بی‌دردی همی اندیش این ** نیست صاحب‌درد را این فکر هین 1385
  • Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel!
  • حکایت
  • Hikâye
  • در صحابه کم بدی حافظ کسی ** گرچه شوقی بود جانشان را بسی
  • Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı.
  • زانک چون مغزش در آگند و رسید ** پوستها شد بس رقیق و واکفید
  • Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür.
  • قشر جوز و فستق و بادام هم ** مغز چون آگندشان شد پوست کم
  • Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
  • مغز علم افزود کم شد پوستش ** زانک عاشق را بسوزد دوستش
  • İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.
  • وصف مطلوبی چو ضد طالبیست ** وحی و برق نور سوزنده‌ی نبیست 1390
  • İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar.