English    Türkçe    فارسی   

3
1934-1958

  • گفت پیغامبر شما را ای مهان ** چون پدر هستم شفیق و مهربان
  • Peygamber: “Ey ulular, ben size baba gibi şefkat ederim, sizi babanız gibi severim.
  • زان سبب که جمله اجزای منید ** جزو را از کل چرا بر می‌کنید 1935
  • Çünkü siz benim cüz’lerimsiniz. Neden cüz’ü külden ayırırsınız?” demiştir.
  • جزو از کل قطع شد بی کار شد ** عضو از تن قطع شد مردار شد
  • Cüz, külden ayrıldı mı bir işe yaramaz. Tenden bir uzuv kesildi mi o uzuv, murdar olur.
  • تا نپیوندد بکل بار دگر ** مرده باشد نبودش از جان خبر
  • Tekrar aslına ulaşmazsa ölür kalır, candan haberi bile olmaz.
  • ور بجنبد نیست آن را خود سند ** عضو نو ببریده هم جنبش کند
  • Oynasa, hareket etse bile bu, onun diriliğine delil olamaz. Senin kesilen uzvun da bir müddet oynar, hareket eder.
  • جزو ازین کل گر برد یکسو رود ** این نه آن کلست کو ناقص شود
  • Cüz, külden ayrılırsa bir tarafa gider, kaybolur, kül de noksan kalır. Fakat bu bahsettiğimiz kül o noksan kalan kül değildir.
  • قطع و وصل او نیاید در مقال ** چیز ناقص گفته شد بهر مثال 1940
  • O küllün kesilmesi, ulanması söze sığmaz ama misal için (zaruri olarak) nâkıs bir şey söylüyoruz.
  • بازگشتن به قصه‌ی دقوقی
  • Dekukî hikâyesine dönüş
  • مر علی را در مثالی شیر خواند ** شیر مثل او نباشد گرچه راند
  • Peygamber, Ali’ye de temsil yoluyla aslan demiştir. Aslan onun benzeri değildir ama misal bu… Böyle demiştir işte…
  • از مثال و مثل و فرق آن بران ** جانب قصه‌ی دقوقی ای جوان
  • Sen misalden, benzerden, aralarındaki farktan vazgeç de Dekukî hikâyesine gel civanım.
  • آنک در فتوی امام خلق بود ** گوی تقوی از فرشته می‌ربود
  • Dekukî, fetvada âdeta halkın imamıydı, takva topunu meleklerden bile çelmişti.
  • آنک اندر سیر مه را مات کرد ** هم ز دین‌داری او دین رشک خورد
  • Bir yerde durup dinlenmede gezip tozmada ayı bile mat etmişti. Dindarlıkta din bile ona haset ederdi.
  • با چنین تقوی و اوراد و قیام ** طالب خاصان حق بودی مدام 1945
  • Bu kadar takva ve ibadetle, bu derece evrada, zikre koyulmuş olmakla beraber yine de daima Allah haslarını arardı.
  • در سفر معظم مرادش آن بدی ** که دمی بر بنده‌ی خاصی زدی
  • Zaten seferden asıl maksadı da buydu, bir an olsun Allah hasına rastlayayım demekteydi.
  • این همی‌گفتی چو می‌رفتی براه ** کن قرین خاصگانم ای اله
  • Yola düştü mü, Yarabbi, beni haslarından birisine ulaştır, ona arkadaş et.
  • یا رب آنها راکه بشناسد دلم ** بنده و بسته‌میان ومجملم
  • Yarabbi, tanıdığım erlere gönlüm kuldur. Köledir.
  • و آنک نشناسم تو ای یزدان جان ** بر من محجوبشان کن مهربان
  • Canım Allah’ım, tanımadıklarımı da hicap içinde düşmüş kuluna merhametli kıl, derdi.
  • حضرتش گفتی که ای صدر مهین ** این چه عشقست و چه استسقاست این 1950
  • Allah ey ulular ulusu, bu ne aşk, bu ne susuzluk?
  • مهر من داری چه می‌جویی دگر ** چون خدا با تست چون جویی بشر
  • Beni seviyorsun ya… Başkasını ne yapacaksın, der;
  • او بگفتی یا رب ای دانای راز ** تو گشودی در دلم راه نیاز
  • O da şöyle cevap verirdi! Ey sırları bilen Rabbim, niyaz yolunu gönlüme açan, gösteren sensin.
  • درمیان بحر اگر بنشسته‌ام ** طمع در آب سبو هم بسته‌ام
  • Denizin ortasındayım ama yine de testideki suya tamahım var.
  • همچو داودم نود نعجه مراست ** طمع در نعجه‌ی حریفم هم بخاست
  • Ben Davud’a benziyorum, doksan koyunum var ama arkadaşımın bir koyununa da tamah ediyorum.
  • حرص اندر عشق تو فخرست و جاه ** حرص اندر غیر تو ننگ و تباه 1955
  • Senin aşkında haris olmak övülecek bir şeydir, bir yüceliktir. Fakat senden başkasının aşkına düşüp de harislikte bulunmak ayıptır, ardır.
  • شهوت و حرص نران بیشی بود ** و آن حیزان ننگ و بدکیشی بود
  • Erlerin şehveti, erlerin hırsı, önden gelir, puştların hırsıysa ayıp bir şeydir, kötü bir yoldur.
  • حرص مردان از ره پیشی بود ** در مخنث حرص سوی پس رود
  • Erkeklerin hırsı öne aittir, puştların hırsı arda ait!
  • آن یکی حرص از کمال مردی است ** و آن دگر حرص افتضاح و سردی است
  • O hırs erliğin kemalidir, bu hırs rezalettir, soğuk ve kötü bir şeydir.