English    Türkçe    فارسی   

3
2016-2040

  • گفته هر برگ و شکوفه آن غصون ** دم بدم یا لیت قوم یعلمون
  • O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
  • بانگ می‌آمد ز سوی هر درخت ** سوی ما آیید خلق شوربخت
  • Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.
  • بانگ می‌آمد ز غیرت بر شجر ** چشمشان بستیم کلا لا وزر
  • Fakat Allah’tan da ağaçlara: “Onların gözlerini bağladık, onlara sığınacak yer yok!” sesi gelmekteydi.
  • گر کسی می‌گفتشان کین سو روید ** تا ازین اشجار مستسعد شوید
  • Onlara birisi, “Bu yana gelin de bu ağaçlardan faydalanın” dese,
  • جمله می‌گفتند کین مسکین مست ** از قضاء الله دیوانه شدست 2020
  • Hepsi birden “Bu sarhoş yoksul, Allah’ın takdiriyle deli olmuş.
  • مغز این مسکین ز سودای دراز ** وز ریاضت گشت فاسد چون پیاز
  • Bu yoksulun beyni başa çıkmaz sevdalarla, sonu gelmez riyazatlarla soğan gibi çürümüş kokmuş!” diyorlardı.
  • او عجب می‌ماند یا رب حال چیست ** خلق را این پرده و اضلال چیست
  • Dekukî şaşıp kalıyor, “Yarabbi bu ne hal? Halka bu perde, bu sapıklık neden geliyor ki?
  • خلق گوناگون با صد رای و عقل ** یک قدم آن سو نمی‌آرند نقل
  • Çeşit çeşit adamlar, yüzlerce akla, yüzlerce tedbire sahip oldukları halde o tarafa bir adım olsun atamıyorlar.
  • عاقلان و زیرکانشان ز اتفاق ** گشته منکر زین چنین باغی و عاق
  • Akılları, fikirleri de hep birden inkâra düşmüşler. Onların bu azgınlığına, bu isyanına bakıyorum da şüpheleniyorum…
  • یا منم دیوانه و خیره شده ** دیو چیزی مرا مرا بر سر زده 2025
  • Yoksa ben mi çıldırdım, ben mi sersem oldum? Şeytan, benim kafama mı bir şey vurdu?
  • چشم می‌مالم بهر لحظه که من ** خواب می‌بینم خیال اندر زمن
  • Her an gözlerimi ovup duruyorum, bu cihanda rüya mı görüp durmaktayım yoksa?
  • خواب چه بود بر درختان می‌روم ** میوه‌هاشان می‌خورم چون نگروم
  • Fakat bu nasıl rüya olur? İşte ağaçlara doğru gidiyorum, meyvelerini yiyorum. Buna nasıl inanmayayım?
  • باز چون من بنگرم در منکران ** که همی‌گیرند زین بستان کران
  • Sonra yine münkirlere bakıyorum; görüyorum ki bu bahçeden haberleri bile yok.
  • با کمال احتیاج و افتقار ** ز آرزوی نیم غوره جانسپار
  • Son derece iştiyaka düşmüşler, fevkalâde ihtiyaçlarından bir yarım koruk için can veriyorlar.
  • ز اشتیاق و حرص یک برگ درخت ** می‌زنند این بی‌نوایان آه سخت 2030
  • Bu yoksullar, açlıklarından bir yaprak için ah edip duruyorlar!
  • در هزیمت زین درخت و زین ثمار ** این خلایق صد هزار اندر هزار
  • Sonra yine acaba ben mi kendimden değilim, ben mi hayale düştüm, gözüme görünen muhayyel bir ağacın dalına el attım, diyorum” demekteydi.
  • باز می‌گویم عجب من بی‌خودم ** دست در شاخ خیالی در زدم
  • Peygamberler bile ye’se düşünce kendilerine yalan söylendi sandılar ayetini oku da bak.
  • حتی اذا ما استیاس الرسل بگو ** تا بظنوا انهم قد کذبوا
  • Bu ayetteki “Küzzibû-tekzib edildiler, onlara yalan söylüyorsunuz dendi” kelimesini teşditsiz “Küzibû- Kendilerine yalan söylüyorlar sandılar” tarzında oku.
  • این قرائت خوان که تخفیف کذب ** این بود که خویش بیند محتجب
  • Bu takdirde mana şöyle olur: Peygamberler bile kendilerini aldanmış sandılar.
  • در گمان افتاد جان انبیا ** ز اتفاق منکری اشقیا 2035
  • Peygamberler bile kötü kişilerin ittifakına baktılar da şüpheye düştüler.
  • جائهم بعد التشکک نصرنا ** ترکشان گو بر درخت جان بر آ
  • “Bu şüphe ve tereddütten sonra onlara yardım ettik. Neyse, sen bunları bırak da can ağacına gel!
  • می‌خور و می‌ده بدان کش روزیست ** هر دم و هر لحظه سحرآموزیست
  • Kısmetin neyse ye, yedir deniyor!” ona, her an vahiyden sihirler öğretiliyordu da,
  • خلق‌گویان ای عجب این بانگ چیست ** چونک صحرا از درخت و بر تهیست
  • Halk, “Şaşılacak şey, bu ses nedir? Sahrada ne ağaç var, ne meyve.
  • گیج گشتیم از دم سوداییان ** که به نزدیک شما باغست و خوان
  • Kara sevdaya tutulmuş olanların yakınınızda bahçe var, sofra var demelerinden âdeta aptallaştık.
  • چشم می‌مالیم اینجا باغ نیست ** یا بیابانیست یا مشکل رهیست 2040
  • Gözümüzü ovuyor, bakıyoruz. Fakat burada bahçe yok ki… Önümüzdeki saha ya çöl yahut aşılması güç bir yol!