English    Türkçe    فارسی   

3
2168-2192

  • مرغ بی‌هنگامی ای بدبخت رو ** ترک ما گو خون ما اندر مشو
  • A bahtsız kişi, git oradan, sen vakitsiz öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma!” derler.
  • رو بگرداند به سوی دست چپ ** در تبار و خویش گویندش که خپ
  • Bunun üzerine sol tarafa baş çevirir, hısımından akrabasından yardım ister. Onlar da “ Sus!”
  • هین جواب خویش گو با کردگار ** ما کییم ای خواجه دست از ما بدار 2170
  • Allah’a kendin cevap ver. Bizi kim oluyoruz ki? Bizden el çek!” derler.
  • نه ازین سو نه از آن سو چاره شد ** جان آن بیچاره‌دل صد پاره شد
  • Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça olur!
  • از همه نومید شد مسکین کیا ** پس برآرد هر دو دست اندر دعا
  • Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar:
  • کز همه نومید گشتم ای خدا ** اول و آخر توی و منتها
  • Yarabbi, herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de sen; senden başka önü, sonu olmayan yok, diye niyaza koyulur.
  • در نماز این خوش اشارتها ببین ** تا بدانی کین بخواهد شد یقین
  • Namazdaki bu hoş işaretleri gör de bunun eninde sonunda böyle olacağını bil!
  • بچه بیرون آر از بیضه نماز ** سر مزن چون مرغ بی تعظیم و ساز 2175
  • Namaz yumurtasından civcivi çıkara gör, yerden tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma!
  • شنیدن دقوقی در میان نماز افغان آن کشتی کی غرق خواست شدن
  • Dekukî’nin namazdayken garkolmak üzere bulunan bir gemideki halkın feryadını duyması
  • آن دقوقی در امامت کرد ساز ** اندر آن ساحل در آمد در نماز
  • Dekukî, o kıyıda namaz kıldırmak üzere imam oldu, onlar da arkasında saf olup namaza durdular.
  • و آن جماعت در پی او در قیام ** اینت زیبا قوم و بگزیده امام
  • İşte güzelim bir cemaat, işte seçilmiş bir imam!
  • ناگهان چشمش سوی دریا فتاد ** چون شنید از سوی دریا داد داد
  • Namazdayken denizden “ İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi ilişti.
  • در میان موج دید او کشتیی ** در قضا و در بلا و زشتیی
  • Gemi, dalgalar arasına düşmüş, belâlara uğramış, perişan bir hale gelmişti.
  • هم شب و هم ابر و هم موج عظیم ** این سه تاریکی و از غرقاب بیم 2180
  • Hem gece, hem bulutlu bir hava, hem de dalga. Bu üç karanlık bir yandan, batma korkusu bir yandan…
  • تند بادی همچو عزرائیل خاست ** موجها آشوفت اندر چپ و راست
  • Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan soldan hücum edip duruyordu.
  • اهل کشتی از مهابت کاسته ** نعره وا ویلها برخاسته
  • Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı.
  • دستها در نوحه بر سر می‌زدند ** کافر و ملحد همه مخلص شدند
  • Bağrışıp çağrışıyorlar, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… Hepsi de imana gelmişti.
  • با خدا با صد تضرع آن زمان ** عهدها و نذرها کرده بجان
  • Yüzlerce niyazlarda bulunarak candan ahitler ediyorlar, adaklar adıyorlardı.
  • سر برهنه در سجود آنها که هیچ ** رویشان قبله ندید از پیچ پیچ 2185
  • Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı.
  • گفته که بی‌فایده‌ست این بندگی ** آن زمان دیده در آن صد زندگی
  • Hâlbuki evvelce onlar, bu kulluğun faydası yok diyorlardı. Fakat o anda kullukta yüzlerce hayat görüyorlardı.
  • از همه اومید ببریده تمام ** دوستان و خال و عم بابا و مام
  • Dostlardan, dayıdan, amcadan, babadan, anadan, herkesten ümitlerini kesmişlerdi.
  • زاهد و فاسق شد آن دم متقی ** همچو در هنگام جان کندن شقی
  • Kötü kişinin can verirken Allah’tan korkması gibi zahit de Allah’tan korkuyordu, fâsik da!
  • نه ز چپشان چاره بود و نه ز راست ** حیله‌ها چون مرد هنگام دعاست
  • Ne sollarından bir ümit vardı, ne sağlarından. Hileler öldü, bitti mi dua zamanı gelir!
  • در دعا ایشان و در زاری و آه ** بر فلک زیشان شده دود سیاه 2190
  • Onlar da ağlayıp inleyerek duaya koyulmuşlardı, gemiden gökyüzüne kadar bir duman yükselmişti.
  • دیو آن دم از عداوت بین بین ** بانگ زد کای سگ‌پرستان علتین
  • Şeytan ise o sırada düşmanlığından her birinin karşısına dikilip “ A köpeğe tapanlar, işte size iki illet!
  • مرگ و جسک ای اهل انکار و نفاق ** عاقبت خواهد بدن این اتفاق
  • A münkir, münafıklar, hem korkun, hem geberin. Nihayet bu olacaktı zaten.