English    Türkçe    فارسی   

3
2874-2898

  • جفت کردیم این عمل را با اثر ** چون رسد جفتی رسد جفتی دگر
  • Bu yapılan işleri de eserleriyle çift yarattık… Bir amelde bulundun mu mutlaka eşi de zuhur eder.
  • چون رباید غارتی از جفت شوی ** جفت می‌آید پس او شوی‌جوی 2875
  • Birisi gelip bir karının kocasını esir ederek götürse karısı, kocasını araya araya çıkagelir.
  • بار دیگر سوی این دام آمدیت ** خاک اندر دیده‌ی توبه زدیت
  • Sen de bir kere daha bu tuzağa geldin, bir kere daha tövbenin gözüne toprak serptin!
  • بازتان تواب بگشاد از گره ** گفت هین بگریز روی این سو منه
  • Tövbeleri kabul eden, suçluları yargılayan Allah, tekrar o düğümü çözdü de “Kendine gel… Bu tarafa yüz tutma” dedi.
  • باز چون پروانه‌ی نسیان رسید ** جانتان را جانب آتش کشید
  • Fakat tekrar unutkanlık pervanesi geldi, canınızı ateşe doğru sürükledi!
  • کم کن ای پروانه نسیان و شکی ** در پر سوزیده بنگر تو یکی
  • Ey pervane, öyle çok unutkan olma, öyle pek şüpheye düşme… Yanan kanadına bak bir kere!
  • چون رهیدی شکر آن باشد که هیچ ** سوی آن دانه نداری پیچ پیچ 2880
  • Ateşten kurtuldun mu bu kurtuluşun şükrü, bir daha tane olan yere hiç uğramamandır.
  • تا ترا چون شکر گویی بخشد او ** روزیی بی دام و بی خوف عدو
  • Uğrama da şükrettikçe Allah sana tuzaksız, düşman korkusundan uzak bir nimet ihsan etsin.
  • شکر آن نعمت که‌تان آزاد کرد ** نعمت حق را بباید یاد کرد
  • Allah’ın sizi azat etmesine karşılık şükretmeniz, Allah nimetini anmanız gerek.
  • چند اندر رنجها و در بلا ** گفتی از دامم رها ده ای خدا
  • Nice zahmetlere, nice belâlara düştün de “ Yarabbi, beni bu tuzaktan kurtar…
  • تا چنین خدمت کنم احسان کنم ** خاک اندر دیده‌ی شیطان زنم
  • Sana itaat edeyim, ibadetlerde bulunayım, Şeytan’ın gözüne toprak serpeyim” dedi.
  • حکایت نذر کردن سگان هر زمستان کی این تابستان چون بیاید خانه سازیم از بهر زمستان را
  • Köpeklerin, her kış mevsimi “Yaz gelince kışın barınmak için kendimize bir ev kuralım” diye ahdetmeleri
  • سگ زمستان جمع گردد استخوانش ** زخم سرما خرد گرداند چنانش 2885
  • Kış geldi mi köpek ezilir, büzülür. Kışın soğuğu onu perişan bir hale kor.
  • کو بگوید کین قدر تن که منم ** خانه‌ای از سنگ باید کردنم
  • “Kışa dayanamıyorum sağ olursam taştan bir ev kurmam lazım.
  • چونک تابستان بیاید من بچنگ ** بهر سرما خانه‌ای سازم ز سنگ
  • Yaz gelince dişimle tırnağımla çalışıp çabalayayım, kışın barınmak için bir taş ev kurayım” der.
  • چونک تابستان بیاید از گشاد ** استخوانها پهن گردد پوست شاد
  • Fakat yaz gelip de ısındı mı kellesi, kemiği yerine geldi mi, ilikleri, kemikleri kızışıp derisi gerildi mi,
  • گوید او چون زفت بیند خویش را ** در کدامین خانه گنجم ای کیا
  • Kendisini koskocaman görür de “İyi ama ben hangi eve sığarım ki?” der.
  • زفت گردد پا کشد در سایه‌ای ** کاهلی سیری غری خودرایه‌ای 2890
  • İrileşir, ayağını çeker… Tembel tembel, karnı tok sırtı pek, kendisine güvenmiş bir halde bir gölgeye çekilir.
  • گویدش دل خانه‌ای ساز ای عمو ** گوید او در خانه کی گنجم بگو
  • Gönlü “Bir ev kur” derse de o, “Söyle be yahu, ben nasıl olur da bir eve sığarım ki?” diye cevap verir.
  • استخوان حرص تو در وقت درد ** درهم آید خرد گردد در نورد
  • Sen de bir belâya, bir musibete düştün mü büzülürsün, hırs kemiklerin bitişir; küçülür, kalırsın.
  • گویی از توبه بسازم خانه‌ای ** در زمستان باشدم استانه‌ای
  • “Tövbeden bir ev kurayım, kışın o evceğizde barınayım” dersin.
  • چون بشد درد و شدت آن حرص زفت ** همچو سگ سودای خانه از تو رفت
  • Fakat dertten kurtuldun da hırsın büyüdü mü köpek gibi ev sevdası geçer gider.
  • شکر نعمت خوشتر از نعمت بود ** شکرباره کی سوی نعمت رود 2895
  • Nimete şükretmek, nimetten daha hoştur. Şükreden kişi, hiç şükretmeyi bırakır da nimet sevdasına düşer mi?
  • شکر جان نعمت و نعمت چو پوست ** ز آنک شکر آرد ترا تا کوی دوست
  • Şükür, nimetin canıdır, nimetse deriye benzer. Çünkü seni sevgiliye kadar ulaştıran şükürdür.
  • نعمت آرد غفلت و شکر انتباه ** صید نعمت کن بدام شکر شاه
  • Nimet, insana gaflet verir, şükürse uyandırır. Padişahın şükür tuzağıyla nimet avlamaya gör!
  • نعمت شکرت کند پرچشم و میر ** تا کنی صد نعمت ایثار فقیر
  • Şükür nimeti, gözünü doyurur, seni bey yapar. Bu suretle de yoksullara yüzlerce nimet bağışlarsın.