English    Türkçe    فارسی   

3
2957-2981

  • مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
  • Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی
  • “Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
  • از میان فال بد من خود ترا ** می‌رهانم می‌برم سوی سرا
  • Ben, seni kötü yorumdan kurtarıyor da devlet yurduna götürüyorum.
  • چون نبی آگه کننده‌ست از نهان ** کو بدید آنچ ندید اهل جهان 2960
  • Çünkü peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür.
  • گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
  • Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** پس تو ناصح را مثم می‌کنی
  • “Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
  • ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
  • Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
  • صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید می‌خری
  • Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
  • این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف 2965
  • Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor?
  • آن طبیب و آن منجم از گمان ** می‌کنند آگاه و ما خود از عیان
  • O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
  • دود می‌بینیم و آتش از کران ** حمله می‌آرد به سوی منکران
  • Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
  • تو همی‌گویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شوم‌فال
  • Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
  • ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا می‌روی
  • Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
  • افعیی بر پشت تو بر می‌رود ** او ز بامی بیندش آگه کند 2970
  • Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor.
  • گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
  • Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
  • چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
  • Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
  • پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
  • “Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
  • یا ز بالایم تو سنگی می‌زدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
  • Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.
  • او بگوید زآنک می‌آزرده‌ای ** تو بگویی نیک شادم کرده‌ای 2975
  • O adam da iyi ama sen, benim sözümden inciniyordun. Ne faydası var? Sana çok söyledim ama kâr etmedi ki.
  • گفت من کردم جوامردی بپند ** تا رهانم من ترا زین خشک بند
  • Ben sana iyilik ettim, seni bu kötü işten kurtarmak için öğütler verdim.
  • از لیمی حق آن نشناختی ** مایه‌ی ایذا و طغیان ساختی
  • Kötülüğünden bu iyiliğin kadrini bilmedin… Öğüdüm, seni büsbütün azdırdı, bana büsbütün cefa etmeye, beni büsbütün incitmeye başladın der.
  • این بود خوی لیمان دنی ** بد کند با تو چو نیکویی کنی
  • Aşağılık, kötü kişilerin huyu budur. Sen ona iyilik ettin mi o, sana kötülük eder.
  • نفس را زین صبر می‌کن منحنیش ** که لیمست و نسازد نیکویش
  • Sabırla nefsin belini bük. O alçaktır, kötüdür, iyilik etmeye gelmez ona!
  • با کریمی گر کنی احسان سزد ** مر یکی را او عوض هفصد دهد 2980
  • Kerem sahibi birisine ihsanda bulunursan değer. Bire karşılık sana yedi yüz verir.
  • با لیمی چون کنی قهر و جفا ** بنده‌ای گردد ترا بس با وفا
  • Bu alçağa da cefa eder, onu kahreylersen sana aşırı vefalar gösterir, kulun kölen olur.