English    Türkçe    فارسی   

3
4055-4079

  • دشمنی داری چنین در سر خویش ** مانع عقلست و خصم جان و کیش 4055
  • İçinde, aklı alan, cana da düşman, dine de düşman olan böyle bir düşmanın var.
  • یکنفس حمله کند چون سوسمار ** پس بسوراخی گریزد در فرار
  • Bir an kertenkele gibi saldırır… Derken hemencecik bir deliğe kaçıverir.
  • در دل او سوراخها دارد کنون ** سر ز هر سوراخ می‌آرد برون
  • Gönlün de nice delikler var. Her delikten baş çıkarıp durmada!
  • نام پنهان گشتن دیو از نفوس ** واندر آن سوراخ رفتن شد خنوس
  • Şeytanın insanlardan gizlenmesine, bir deliğe girip saklanmasına “Hunus” derler.
  • که خنوسش چون خنوس قنفذست ** چون سر قنفذ ورا آمد شذست
  • Onun gizlenmesi de kirpinin büzülüp gizlenmesine benzer. Kirpi büzülür de kafasını çıkarır, tekrar gizler ya… o da öyle işte.
  • که خدا آن دیو را خناس خواند ** کو سر آن خارپشتک را بماند 4060
  • Allah, Şeytan’a “Hannâs” dedi. Şeytan, kirpinin kafasına benzer.
  • می نهان گردد سر آن خارپشت ** دم‌بدم از بیم صیاد درشت
  • Kirpi, kötü avcıdan ürker de büzülür, başını gizler.
  • تا چو فرصت یافت سر آرد برون ** زین چنین مکری شود مارش زبون
  • Fırsatını bulunca başını çıkarır… Bu hileyle yılanı bile zebun eder.
  • گرنه نفس از اندرون راهت زدی ** ره‌زنان را بر تو دستی کی بدی
  • Nefis senin iç âleminde yolunu kesmeseydi bu yol kesiciler, sana el atabilirler miydi?
  • زان عوان مقتضی که شهوتست ** دل اسیر حرص و آز و آفتست
  • Seni kötü şeylere sevk eden şehvetten, o gizli memur yüzünden gönül, hırsa tamaha, afete esir olmuştur.
  • زان عوان سر شدی دزد و تباه ** تا عوانان را به قهر تست راه 4065
  • O gizli memur yüzünden hırsız oldun, kendini berbat ettin de nihayet bu görünen memurlar, seni kahretmek için yol buldular.
  • در خبر بشنو تو این پند نکو ** بیم جنبیکم لکم اعدی عدو
  • Hadisteki şu güzel öğüdü duy; Düşmanlarınızın en kuvvetlisi, içinizdedir!
  • طمطراق این عدو مشنو گریز ** کو چو ابلیسست در لج و ستیز
  • Bu düşmanın palavrasını dinleme kaç ondan… Çünkü o da inatta İblis’e benzer.
  • بر تو او از بهر دنیا و نبرد ** آن عذاب سرمدی را سهل کرد
  • Dünya sevgisi, dünya geçimine savaşma yüzünden sana o ebedî azabı ehemmiyetsiz gösterir.
  • چه عجب گر مرگ را آسان کند ** او ز سحر خویش صد چندان کند
  • Ölümü bile ehemmiyetsiz bir hale getirirse bunda şaşılacak ne var ki? O, sihriyle bunun gibi yüzlerce iş yapar!
  • سحر کاهی را به صنعت که کند ** باز کوهی را چو کاهی می‌تند 4070
  • Sihir, bazen sanatla samanı dağ gösterir, bazen dağı saman!
  • زشتها را نغز گرداند به فن ** نغزها را زشت گرداند به ظن
  • Gözbağcılıkla çirkinleri güzelleştirir, güzelleri, çirkin bir şekle sokar.
  • کار سحر اینست کو دم می‌زند ** هر نفس قلب حقایق می‌کند
  • Sihrin hali budur; afsunlar, üfürür, her an hakikatleri başka bir şekle çevirir.
  • آدمی را خر نماید ساعتی ** آدمی سازد خری را وآیتی
  • Bir an gelir, insanı eşek gösterir… Bir an gelir eşeği şaşılacak bir adam şekline bürür!
  • این چنین ساحر درون تست و سر ** ان فی الوسواس سحرا مستتر
  • İşte senin içinde böyle bir sihirbaz gizlidir. Vesveselerde daimî bir sihir kudreti vardır!
  • اندر آن عالم که هست این سحرها ** ساحران هستند جادویی‌گشا 4075
  • Fakat bu sihirlerin hüküm sürdüğü âlemde öyle sihirbazlar da var ki sihirlerin hükmünü gideriverirler.
  • اندر آن صحرا که رست این زهر تر ** نیز روییدست تریاق ای پسر
  • Bu kuvvetli zehrin bittiği ovada tiryak da bitmiştir ey oğul!
  • گویدت تریاق از من جو سپر ** که ز زهرم من به تو نزدیکتر
  • Tiryak, sana “Gel, beni kendine siper et… Ben, sana zehirden daha yakınım.
  • گفت او سحرست و ویرانی تو ** گفت من سحرست و دفع سحر او
  • Onun sözü sihirdir, seni yıkar harap eder… Benim sözüm de sihir ama onun sihrini defeder” der!
  • مکرر کردن عاذلان پند را بر آن مهمان آن مسجد مهمان کش
  • Konuk öldüren mescide konuklamak isteyeni menetmeye kalkışanların tekrar ona öğüt vermeleri
  • گفت پیغامبر که ان فی البیان ** سحرا و حق گفت آن خوش پهلوان
  • O güzel yiğit, o Peygamber; “Sözde sihir hassası var” dedi, doğru da söyledi.