English    Türkçe    فارسی   

4
1133-1157

  • کودکان را حرص می‌آرد غرار ** تا شوند از ذوق دل دامن‌سوار
  • Çocukları da hırs aldatırdı zevklerinden bir değneği at yaparlar, eteklerini çemreyip güya ata binerler!
  • چون ز کودک رفت آن حرص بدش ** بر دگر اطفال خنده آیدش
  • Fakat çocuktan o kötü hırs geçti mi öbür çocuklara gülesi gelir.
  • که چه می‌کردم چه می‌دیدم درین ** خل ز عکس حرص بنمود انگبین 1135
  • Ben neler yapmışım, ne işlere girişmişim... Sirke bana hırsımdan bal görünmüş diye gülmeğe başlar.
  • آن بنای انبیا بی حرص بود ** زان چنان پیوسته رونقها فزود
  • Peygamberlerin yapılarında da hırs yoktu... Onun için boyuna parlayıp duruyor, parlaklığı boyuna artıyor.
  • ای بسا مسجد بر آورده کرام ** لیک نبود مسجد اقصاش نام
  • Ulular nice mescitler yaptılar... Fakat hiçbirinin adı Mescid-i Aksâ değildi.
  • کعبه را که هر دمی عزی فزود ** آن ز اخلاصات ابراهیم بود
  • Her an şerefi artan Kâbe’nin yüceliği, İbrahim’in ihlaslarındandı!
  • فضل آن مسجد خاک و سنگ نیست ** لیک در بناش حرص و جنگ نیست
  • O mescidin fazileti, toprağından, taşından değildi... Yapıcısında hırs ve savaş yoktu da ondan!
  • نه کتبشان مثل کتب دیگران ** نی مساجدشان نی کسب وخان و مان 1140
  • Ne onların kitapları, başkalarının kitaplarına benzer... Ne mescitleri, başkalarının mescitlerine, ne alışverişleri, malları mülkleri, başkalarının alışverişine, malına mülküne!
  • نه ادبشان نه غضبشان نه نکال ** نه نعاس و نه قیاس و نه مقال
  • Ne edepleri başkalarının edepleri gibidir. Ne hiddetleri, azapları başkalarının hiddeti, azabı gibidir. Uykuları da başkadır, kıyasları da, sözleri de!
  • هر یکیشان را یکی فری دگر ** مرغ جانشان طایر از پری دگر
  • Her birerinin başka bir nuru, feri var... Can kuşları uçar ama başka bir kanatla uçar!
  • دل همی لرزد ز ذکر حالشان ** قبله‌ی افعال ما افعالشان
  • Gönül, onların halini andıkça titrer durur... Onların işleri, bizim işlerimize kıbledir!
  • مرغشان را بیضه‌ها زرین بدست ** نیم‌شب جانشان سحرگه بین شدست
  • Onların kuşlarının yumurtası altındandır... Camları, gece yarısı, seher çağını görür!
  • هر چه گویم من به جان نیکوی قوم ** نقص گفتم گشته ناقص‌گوی قوم 1145
  • O kavmin iyiliğini canla başla ne kadar söylersen söyleyeyim, noksan söylemiş olur; onları noksan övmüş olurum!
  • مسجد اقصی بسازید ای کرام ** که سلیمان باز آمد والسلام
  • Ey ulular, Mescid-i Aksâ yapın; çünkü Süleyman yine geldi vesselam!
  • ور ازین دیوان و پریان سر کشند ** جمله را املاک در چنبر کشند
  • Bu devlerden, perilerden baş çeken olursa, bütün melekler, onları tutar, bağlar, tomruğa vurur!
  • دیو یک دم کژ رود از مکر و زرق ** تازیانه آیدش بر سر چو برق
  • Dev, bir an bile hileye düzene girişir de eğri büğrü yürürse derhal başına şimşek gibi bir kamçıdır gelir!
  • چون سلیمان شو که تا دیوان تو ** سنگ برند از پی ایوان تو
  • Sen de Süleyman’a benze de, devlerin, yapına yardım etsinler, taş kessinler!
  • چون سلیمان باش بی‌وسواس و ریو ** تا ترا فرمان برد جنی و دیو 1150
  • Süleyman gibi vesvesesiz, hilesiz ol da cinle dev, senin de buyruğuna uysun!
  • خاتم تو این دلست و هوش دار ** تا نگردد دیو را خاتم شکار
  • Senin hatemin bu gönüldür... Aklını başına al da dev, hatemini ağlamasın!
  • پس سلیمانی کند بر تو مدام ** دیو با خاتم حذر کن والسلام
  • Avladı, ele geçirdimi artık sana boyuna Süleymanlık eder... Hatemli devden sakın vesselâm!
  • آن سلیمانی دلا منسوخ نیست ** در سر و سرت سلیمانی کنیست
  • Gönül, o Süleymanlık gelip geçici bir şey değildir... Sen zahiren de Süleymanlık etme kabiliyetindesin, içinde de o ehliyet var senin.
  • دیو هم وقتی سلیمانی کند ** لیک هر جولاهه اطلس کی تند
  • Dev de bir zaman olur, Süleyman’lık eder ama her dokumacı nerden atlas dokuyacak?
  • دست جنباند چو دست او ولیک ** در میان هر دوشان فرقیست نیک 1155
  • Elini oynatır ama ikisinin arasında ne kadar fark var?
  • قصه‌ی شاعر و صله دادن شاه و مضاعف کردن آن وزیر بوالحسن نام
  • Şaire Padişahın ihsanı, Ebülhasan adındaki vezirin o ihsanı arttırması
  • شاعری آورد شعری پیش شاه ** بر امید خلعت و اکرام و جاه
  • Şairin biri, padişahtan elbise almak, rütbeye erişmek, ihsana nail olmak ümidiyle bir şiir yazıp götürdü.
  • شاه مکرم بود فرمودش هزار ** از زر سرخ و کرامات و نثار
  • Padişah ikram sahibiydi, şaire bin kırmızı altın verilmesini, bundan başka daha da ihsanlarda bulunmalarını emretti.