English    Türkçe    فارسی   

4
2304-2328

  • این محک قرآن و حال انبیا ** چون منحک مر قلب را گوید بیا
  • Bu mihenk de Kur’an’dır. Peygamberlerin halidir... Mihenk kalpa gel der.
  • تا ببینی خویش را ز آسیب من ** که نه‌ای اهل فراز و شیب من 2305
  • Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... Çünkü sen benim ne inişimin ehlisin ne çıkışımın!
  • عقل را گر اره‌ای سازد دو نیم ** هم‌چو زر باشد در آتش او بسیم
  • Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
  • وهم مر فرعون عالم‌سوز را ** عقل مر موسی به جان افروز را
  • Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan Musa’nındır.
  • رفت موسی بر طریق نیستی ** گفت فرعونش بگو تو کیستی
  • Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
  • گفت من عقلم رسول ذوالجلال ** حجةالله‌ام امانم از ضلال
  • Musa, ben akılım... Ululuk ıssı Allah’ın elçisiyim... Allah’ın ulu bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
  • گفت نی خامش رها کن های هو ** نسبت و نام قدیمت را بگو 2310
  • Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını söyle!
  • گفت که نسبت مر از خاکدانش ** نام اصلم کمترین بندگانش
  • Musa dedi ki: Benim nispetim, Allah’ın şu toprak yurdunadır... Asıl adım da onun kullarının en aşağısı.
  • بنده‌زاده‌ی آن خداوند وحید ** زاده از پشت جواری و عبید
  • Ben o Allah’ın kulunun oğluyum... Onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
  • نسبت اصلم ز خاک و آب و گل ** آب و گل را داد یزدان جان و دل
  • Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Allah suya toprağa canla gönül vermiştir.
  • مرجع این جسم خاکم هم به خاک ** مرجع تو هم به خاک ای سهمناک
  • Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... Senin gideceğin yer de topraktır a mağrur.
  • اصل ما و اصل جمله سرکشان ** هست از خاکی و آن را صد نشان 2315
  • Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var.
  • که مدد از خاک می‌گیرد تنت ** از غذایی خاک پیچد گردنت
  • Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
  • چون رود جان می‌شود او باز خاک ** اندر آن گور مخوف سهمناک
  • Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
  • هم تو و هم ما و هم اشباه تو ** خاک گردند و نماند جاه تو
  • Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
  • گفت غیر این نسب نامیت هست ** مر ترا آن نام خود اولیترست
  • Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
  • بنده‌ی فرعون و بنده‌ی بندگانش ** که ازو پرورد اول جسم و جانش 2320
  • Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul.
  • بنده‌ی یاغی طاغی ظلوم ** زین وطن بگریخته از فعل شوم
  • Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
  • خونی و غداری و حق‌ناشناس ** هم برین اوصاف خود می‌کن قیاس
  • Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
  • در غریبی خوار و درویش و خلق ** که ندانستی سپاس ما و حق
  • Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
  • گفت حاشا که بود با آن ملیک ** در خداوندی کسی دیگر شریک
  • Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
  • واحد اندر ملک او را یار نی ** بندگانش را جز او سالار نی 2325
  • Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur.
  • نیست خلقش را دگر کس مالکی ** شرکتش دعوی کند جز هالکی
  • Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
  • نقش او کردست و نقاش من اوست ** غیر اگر دعوی کند او ظلم‌جوست
  • Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
  • تو نتوانی ابروی من ساختن ** چون توانی جان من بشناختن
  • Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?