English    Türkçe    فارسی   

4
2315-2339

  • اصل ما و اصل جمله سرکشان ** هست از خاکی و آن را صد نشان 2315
  • Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var.
  • که مدد از خاک می‌گیرد تنت ** از غذایی خاک پیچد گردنت
  • Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
  • چون رود جان می‌شود او باز خاک ** اندر آن گور مخوف سهمناک
  • Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
  • هم تو و هم ما و هم اشباه تو ** خاک گردند و نماند جاه تو
  • Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
  • گفت غیر این نسب نامیت هست ** مر ترا آن نام خود اولیترست
  • Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
  • بنده‌ی فرعون و بنده‌ی بندگانش ** که ازو پرورد اول جسم و جانش 2320
  • Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul.
  • بنده‌ی یاغی طاغی ظلوم ** زین وطن بگریخته از فعل شوم
  • Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
  • خونی و غداری و حق‌ناشناس ** هم برین اوصاف خود می‌کن قیاس
  • Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
  • در غریبی خوار و درویش و خلق ** که ندانستی سپاس ما و حق
  • Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
  • گفت حاشا که بود با آن ملیک ** در خداوندی کسی دیگر شریک
  • Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
  • واحد اندر ملک او را یار نی ** بندگانش را جز او سالار نی 2325
  • Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur.
  • نیست خلقش را دگر کس مالکی ** شرکتش دعوی کند جز هالکی
  • Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
  • نقش او کردست و نقاش من اوست ** غیر اگر دعوی کند او ظلم‌جوست
  • Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
  • تو نتوانی ابروی من ساختن ** چون توانی جان من بشناختن
  • Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?
  • بلک آن غدار و آن طاغی توی ** که کنی با حق دعوی دوی
  • Asıl o gaddar, o azgın sensin ki Allah’a şerik olmak davasına düşmüşsün.
  • گر بکشتم من عوانی را به سهو ** نه برای نفس کشتم نه به لهو 2330
  • Ben bir kötü kişiyi öldürdüysem ne nefsime uyduğumdan öldürdüm, ne de eğlence için!
  • من زدم مشتی و ناگاه اوفتاد ** آنک جانش خود نبد جانی بداد
  • Ben bir yumruk indirdim o da derhal ölüverdi... Zaten canı yoktu can verdi geberdi gitti.
  • من سگی کشتم تو مرسل‌زادگان ** صدهزاران طفل بی‌جرم و زیان
  • Ben bir köpek öldürdüm... Fakat sen peygamber oğullarını, yüz binlerce suçsuz, ziyansız çocukları öldürdün ya!
  • کشته‌ای و خونشان در گردنت ** تا چه آید بر تو زین خون خوردنت
  • Onları öldürdün; hepsinin kanı senin boynundadır... Bakalım hele, bu kan içmeden başına neler gelecek?
  • کشته‌ای ذریت یعقوب را ** بر امید قتل من مطلوب را
  • Yakup soyunu öldürdün... Maksadın da hep beni öldürmekti, bunu umuyor, bunu istiyordun sen!
  • کوری تو حق مرا خود برگزید ** سرنگون شد آنچ نفست می‌پزید 2335
  • Allah, seni kör etti de beni seçti... Nefsinin pişirip kotardığı hile, baş aşağı geldi.
  • گفت اینها را بهل بی‌هیچ شک ** این بود حق من و نان و نمک
  • Firavun dedi ki: Bunları bırak hele... Şüphesiz benim hakkım, tuz ekmek hakkı buydu ha!
  • که مرا پیش حشر خواری کنی ** روز روشن بر دلم تاری کنی
  • Beni halkın önünde rezil rüsvay edesin... Aydın günü gönlüme karartasın... Sen de olan hakkıma karşılık yapacağın bu mu senin?
  • گفت خواری قیامت صعب‌تر ** گر نداری پاس من در خیر و شر
  • Musa, kıyamet gününün horluğu daha güçtür... Hayırda, şerde bana riayet etmezsen kıyamette halin bundan beter olur.
  • زخم کیکی را نمی‌توانی کشید ** زخم ماری را تو چون خواهی چشید
  • Bir pirenin acısına tahammülün yok; yılanın acısına nasıl tahammül edeceksin?