English    Türkçe    فارسی   

4
2415-2439

  • گر نبودی نیل را آن نور و دید ** از چه قبطی را ز سبطی می‌گزید 2415
  • Nil’in gözü olmasaydı, görmeseydi, Kıpti ile İsrail oğullarını nasıl ayırt edebilirdi?
  • گرنه کوه و سنگ با دیدار شد ** پس چرا داود را او یار شد
  • Dağda taşta görüş yoktu da nasıl Davut’a yar oldu?
  • این زمین را گر نبودی چشم جان ** از چه قارون را فرو خورد آنچنان
  • Bu yeryüzünün can gözü yoktu da Karun’u neden öyle sömürüp yuttu?
  • گر نبودی چشم دل حنانه را ** چون بدیدی هجر آن فرزانه را
  • Hannane direğinin gönül gözü olmasaydı o tek kişinin, o eşsiz erin ayrılığını görür müydü?
  • سنگ‌ریزه گر نبودی دیده‌ور ** چون گواهی دادی اندر مشت در
  • Kırık taşlar, görmeselerdi avuç içinde nasıl şahadet ederlerdi?
  • ای خرد بر کش تو پر و بالها ** سوره بر خوان زلزلت زلزالها 2420
  • A akıl, sen kanatlarını aç da “İza zülziletil arzu zilzaleha” suresini oku!
  • در قیامت این زمین بر نیک و بد ** کی ز نادیده گواهیها دهد
  • Kıyamet günü bu yeryüzü, görmeseydi iyiye kötüye nasıl şahadet ederdi ki?
  • که تحدث حالها و اخبارها ** تظهر الارض لنا اسرارها
  • Hâlbuki halini, kendisinde olan haberleri söyleyecek... Yeryüzü bize sırlarını açacak.
  • این فرستادن مرا پیش تو میر ** هست برهانی که بد مرسل خبیر
  • Beni senin gibi bir padişaha göndermesi de bir delildir... Gönderen bilir ki.
  • کین چنین دارو چنین ناسور را ** هست درخور از پی میسور را
  • Böyle bir illete böyle bir ilaç lazım bu ilaç, o umulmaz yarayı kolayca iyileştirecek elbet.
  • واقعاتی دیده بودی پیش ازین ** که خدا خواهد مرا کردن گزین 2425
  • Bundan önce rüyalar görmüştüm... Allah’ın beni seçip göndereceğini anlamıştın.
  • من عصا و نور بگرفته به دست ** شاخ گستاخ ترا خواهم شکست
  • Ben elime asayı ve nuru alacak, senin gibi bir küstahın boynuzunu kıracaktım.
  • واقعات سهمگین از بهر این ** گونه گونه می‌نمودت رب دین
  • Bunun için kıyamet gününün sahibi olan Allah sana çeşit çeşit rüyalar gösteriyordu.
  • در خور سر بد و طغیان تو ** تا بدانی کوست درخوردان تو
  • Bunlar senin kötü içine, azgınlığına layık rüyalardı. Bunların sana, senin haline tam uygun olduğunu bildirmek diliyordu.
  • تا بدانی کو حکیمست و خبیر ** مصلح امراض درمان‌ناپذیر
  • Allah, sana bunları gösteriyordu ki onun hikmet sahibi ve her şeyden haberdar, aynı zamanda derman kabul etmez dertlerin dermanını ihsan eder bir Allah olduğunu bilesin.
  • تو به تاویلات می‌گشتی از آن ** کور و گر کین هست از خواب گران 2430
  • Fakat sen bu rüyaları tevile kalkıştın... Kör ve sağır kesildin, bunlar; ağır uykudan meydana gelen hayaller dedin.
  • وآن طبیب و آن منجم در لمع ** دید تعبیرش بپوشید از طمع
  • Doktorlarla müneccimler de kendilerinde olan nur pırıltısı ile tabirini gördüler, fakat tamahlarından hakikati söylemediler.
  • گفت دور از دولت و از شاهیت ** که درآید غصه در آگاهیت
  • Kederlenmek, devletine bir gussa gelmek, senin devletinden, padişahlığından uzaktır.
  • از غذای مختلف یا از طعام ** طبع شوریده همی‌بیند منام
  • Ya çeşitli gıdalardan yahut yemekten insan, hep böyle rüyalar görür dediler.
  • زانک دید او که نصیحت‌جو نه‌ای ** تند و خون‌خواری و مسکین‌خو نه‌ای
  • Çünkü gördüler ki sen öğüt istemiyorsun, kaba ve hoyratsın, kan içicisin... Yok, yoksul huylu değilsin!
  • پادشاهان خون کنند از مصلحت ** لیک رحمتشان فزونست از عنت 2435
  • Padişahlar, bir iş için kan dökerler ama merhametleri kızgınlıklarından üstündür.
  • شاه را باید که باشد خوی رب ** رحمت او سبق دارد بر غضب
  • Padişahın Allah huyuyla huylanması gerektir. Allah’ın rahmeti, gazabından artıktır.
  • نه غضب غالب بود مانند دیو ** بی‌ضرورت خون کند از بهر ریو
  • Şeytan gibi gazabının üstün olması gerekmez, öyle olursa hile yüzünden lüzum yokken kan döker!
  • نه حلیمی مخنث‌وار نیز ** که شود زن روسپی زان و کنیز
  • Namussuzların hilmi gibi halim olması da doğru değildir... Çünkü karısı da orospu olur cariyesi de!
  • دیوخانه کرده بودی سینه را ** قبله‌ای سازیده بودی کینه را
  • Hâlbuki sen, gönlünü şeytan evi haline getirdin... Kinini, kendine kıble yaptın.